Staperw Destanları : Günahkar : Bölüm Beş : Günah Okulu
İnsanlar komik olabiliyordu. En azından Günahkarın gözünde. O bir insan değildi, bu yüzden birçok insanın başaramadığı şeyleri yapabiliyordu, kendine dışarıdan bakmak. Birçok insanın bunu zırvaladığını duymuştu, uzun yıllar eğitim alıyorlar, disiplinli olduklarına inandıkları bir anda ise erdiklerine kanaat getiriyorlardı. Kibir. Ona göre kibir, bildiklerini anlatmaktı. Eğitim, ya da en azından insanların eğitim dediği oluşum, ona göre değildi. Küçükken bir aile onu sokakta bulmuştu. O günü hatırlıyordu, soğuğu. Üstünde ufak bir battaniyeden başka hiçbirşey yoktu, babasının kanları dışında. Onu alan aile bunun nedenini hiç anlamamıştı, fakat Günahkar hep şüphelendiklerini düşünmüştü. Hep bildiklerini, ya da en azından hissettiklerini. Eğer durum böyleyse, onu o süslü okullara göndererek düzeltmeyi amaçlamış olmalıydılar.
Ne kibir.
Günahkarın ilk cesedi onlar değildi. Aslına bakarsanız, ilk on cesedi arasında bile yoklardı. Fakat Günahkar onların yanında geçirdiği her saniye bunu düşünmüştü. Onları öldürmenin yollarını, ve ölürken onu donmaktan kurtaran adama gerçeği açıklamıştı.
"Babamı ben öldürdüm. Ve babamın kanları sizin küvetinize aktı."
Adam ise, yine de onu affettiğini söylemişti.
Ne kibir.
Bunu görünce ona ikinci gerçeği söylemişti, onun affetmeyeceğinden emin olduğu ikinci gerçeği.
Affetmedi de zaten.
Gerçek, aslında onların yanında geçirdiği her saniyenin kendi eğitimi olduğuydu. Onların hareketlerini incelemiş, ve sekiz ayın ardından onları hiç kimse anlamadan öldürmüştü.
Eğitim buydu. En azından onun eğitimi.
Evin annesini seyretmişti, güzel bir kadındı. On altı yaşında, kaslı ve uzun, bu siyah tenli çocuğa en fazla ilgi gösteren o olmuştu. Ve ne komiktir ki, onu öldüren de buydu. Günahkar onun bu zaafının üzerine oynamıştı, onun 120 kiloluk kocası tarafından doyurulmayan cinsel açlığının. Kocası çok iyi bir insandı, fakat otuz-iki yaşında, güzel ve en verimli dönemindeki bir kadını tatmin etmesi imkansızdı. Günahkar bu tür güçsüzlüklerden nefret ederdi. İlk önce onu halletti. Odasına girdi, kadın onu kocasını baştan çıkarmak umuduyla aldığı fileli çoraplar ayağında, bekliyordu.
Sadece çoraplar, başka hiçbirşey yok.
Günahkar'ın ahlak anlayışı olarak kabul edilebilecek tek bir tarafı varsa o da verilen sözden dönmekten ne kadar nefret ettiğidir. O odaya kafasında bununla girmişti. Onu ne kadar tehlikeye atacak olsa da, kadın eğer onu kendinden uzaklaştırmak için en ufak bir çaba bile gösterirse onun hayatını bağışlayacaktı.
Ve kadının hayatı bağışlanmadı.
İkinci olarak evin, kendiyle yaşıt kızını seçti. Anne odada ölü bir şekilde, yatıyorken zor olabilirdi, ama Günahkar asla işini düşünmeden yapan bir insan olmamıştır. Duşu açmış, ve kadını duşa asmıştı. Böylece kadın eğer o işini bitirmeden bulunsa bile, kendini astığı düşünülecekti, ve intihar notu da bunu garantilemişti.
Kızına taciz ettiği için pişman olduğuna dair bir intihar notu.
Kızı annesiyle aynı yöntemle öldürmek istedi, ama kız buna istekli gözükmüyordu. Günahkar için ikinci yoldan başka birşey kalmamıştı. Kız, her gün, aynı saatlerde odasına kapanıyordu. Günahkar ilk başta ergen problemi demişti, fakat aslını öğrenince şaşırmıştı.
Kız lezbiyendi. Odasına sayısı değişen kız arkadaşlarını çağırıyor, ve onlarla..."parti"...yapıyordu. Emor. Uyuşturucuların şahı. Her gün aynı saatte kafayı bulup, sevişiyorlardı.
Hepsi de aynı okuldaydı.
Eğitim.
Günahkar artık kızı öldürmenin yolunu biliyordu. Emor'ların arasına yüksek dozajlı bir Tied koydu.
Tied. Eğer Emor şah ise, o kesinlikle Tanrıydı.
Kızların hepsi yemi yutmuştu, hepsi de ölmüştü. Dört kız. Diğer üçüyle işi yoktu, fakat onları da özenle soydu, ve hepsini tuvalete götürdü. Hepsinin yanına şırıngalar koydu. Cosmope taşıyan şırıngalar, öldüren eroin Cosmope. Ve ailenin kızının yatağının üstüne de bir not. Annesinin nasıl onu taciz ettiğine, ve nasıl artık dayanamadığına dair bir not.
Ailenin babasına ise, tam beş saat işkence etmişti. Fakat öyle yöntemler kullanmıştı ki, dışarıdan mükemmel gözüküyordu. İç kanamalar, kırık kemikler, beyin sarsıntıları... Ve en sonunda ise, eline bir silah vermiş, gerçekleri açıkladıktan sonra arkasını dönmüştü.
Ve adam kendini vurmuştu.
Ne kibir.
Gerçekten de onu vuracağını ummuştu. Gerçek bir adam böyle yapardı. Kibirden yoksun bir adam.
Gerçek eğitim buydu. Sekiz ay boyunca da okulundaydı.
Ve karnesinde kırığı yoktu. Sadece altı ceset.
***
Öğrendikleri başını ağrıtıyordu. Kukla... Onun gerçek ismi bu değildi. Staperw. Bu ismi hiç duymamıştı, ama o kadar yakındı ona, o kadar birlerdi. O Staperw'di. Staperw O'ydu.
Ve yapması gerekeni biliyordu.
Kar fırtınası çekilince karşısında vücutlarına bomba bağlı üç milyon adam görmüştü. Başını ağrıtan şeylerin en büyüğü buydu.
Evsizler, mahkumlar, asker kaçakları, alt tabaka.
Ve o, yapması gerekeni biliyordu.
Günahkar, bir tepede, elinde bombaları patlatma butonuyla birşelyer mırıldanırken de, günahkar aynı şeyleri bağırırken de.
Bir daha bağırdı Günahkar. Ve tepeye doğru koştu. Adamlar şehir A'ya doğru yürüyorlardı. Bir şehri kaybetmeyecekti Krallık. Herşeyi kaybedecekti. Şehir A, büyük bir apartmanın en üst katıydı.
Güneş gören tek katı.
Onu korkutan bu değildi. Onu korkutan, Günahkarın bununla ne yapacağı idi. Evet, yokedecekti, evet o şehirde yaşamaya değer kimse kalmamıştı.
Onu korkutan, Günahkarın ondan sonra ne yapacağıydı. On üç kişi saklamıştı bir yere. Yedi kadın, altı erkek. Onlara sığınağının anahtarını vermişti.
Onu korkutan, bu insanlara neler olacağıydı. Günahkarın neler yapabileceğini görmüştü. Günahkarın, nasıl bir yoketme kapasitesine sahip olduğunu da.
"Veif tuniem ot deofmer. Veif tuniem ot stetducroin. Veif tuniem or betrirh fo Staperw."
Böyle bağırdı Günahkar. Ve Kukla, ne dediğini anladı.
"Özgürlüğe beş dakika. Yokedilişe beş dakika. Staperw'in yeniden doğuşuna, beş dakika."
Korkusu kalmadı.
Yüksek tepenin ortasındaydı. Hızlandı. Dört dakika kaldığını hissetti. Daha da hızlandı. Artık Günahkar küçük bir nokta değildi. Büyük bir noktaydı.
Üç dakika.
Silahını çıkardı. Etkisiz olabileceğini biliyordu, ama çaresizseniz, herşeyi denersiniz.
İki dakika.
Günahkar'ın gülümsediğini gördü. Ona dönmüştü. Silaha baktı, fakat ne gülümsemesini kesti, ne de bir tepki verdi.
Bir dakika.
Saniyeler kalmıştı, ve o yetişemeyecekti. Günahkarda böyle düşünüyordu. Günahkarın eğitiminin son parçası tamamlanacaktı. O bunu hissediyordu.
Bir insana umut verin, sevinsin. Vermeyin üzülsün. Bunlar gelip geçici şeyler. Fakat bir insana umut, önce verilip sonra alındı mı, o umut, o insan için ölümcül olur.
Kukla bunu anlamıştı.
Otuz saniye. Kukle yetişemeyecekti. Öne doğru atladı, altındaki toprağı hissetmiyordu artık, dürüst olmak gerekirse hiçbirşey hissetmiyordu. Günahkarın beline sarıldı, yüzündeki şaşkınlık ifadesini hayal meyal hissedebiliyordu. Ama önemsizdi. Aşağı düşerlerken aklına tek birşey geldi.
Beş dakika geçmişti...
Ve bomba patladı.
***
"Neymiş o?" diye soruyor. Üçüncü adam bozulmuyor, kızmıyor, sadece gülüyor.
"Atalarımızın sanatı. Kontrol altına almak."
Bir duraklama oluyor. Üçüncü adamın suratındaki gülme siliniyor.
"Gö...gördünüz mü?"
Ama sormasına gerek yok. Herkes gördü. Onlar zamanın olmadığı bir yerde yaşıyorlar, yaşanan şeyleri olmasından önce, aynı zamanda olduktan sonra görüyorlar.
Ve Şehir'lerin yokoluşunu gördüler. Ve Layca'an Staperw'in intiharını, ve cinayetini.
Başarısızlıklarını, herşeyden önce.
"Günahkar...o...başarısız oldu."
"Ama...ama o Systém Tigil'di...na-"
"Mühim olan bu değil. İnsanlar etkimizden çıktılar. Artık onları geri elde etmenin bir yolu yok. Eski ırklardan kimse kalmadı. Sadece bu melezler. Onlara ulaşamayız."
" 'O' artık herşeyi kontrol ediyor."
Mırıldanmalar. Nefret dolu, ama kabul eden mırıldanmalar.
Onlar artık sonu biliyor. Çünkü nasıl biteceğini gördüler, ve bitişinin ardından ağladılar. Onlar için bitti, ve biteceğinin bilgisiyle çırpınmaya başladılar.
Fakat herşeyden önce, başarısız oldular.
Hiçbir insan onların kontrolünde, onların ipinde değil.
Beyaz Adam'ların etkisi, bilinen insanları etkilemiyor.
Ama öte yandan, her zaman dinin kontrol edebileceği insan türleri vardır.
Ne kibir.
Günahkarın ilk cesedi onlar değildi. Aslına bakarsanız, ilk on cesedi arasında bile yoklardı. Fakat Günahkar onların yanında geçirdiği her saniye bunu düşünmüştü. Onları öldürmenin yollarını, ve ölürken onu donmaktan kurtaran adama gerçeği açıklamıştı.
"Babamı ben öldürdüm. Ve babamın kanları sizin küvetinize aktı."
Adam ise, yine de onu affettiğini söylemişti.
Ne kibir.
Bunu görünce ona ikinci gerçeği söylemişti, onun affetmeyeceğinden emin olduğu ikinci gerçeği.
Affetmedi de zaten.
Gerçek, aslında onların yanında geçirdiği her saniyenin kendi eğitimi olduğuydu. Onların hareketlerini incelemiş, ve sekiz ayın ardından onları hiç kimse anlamadan öldürmüştü.
Eğitim buydu. En azından onun eğitimi.
Evin annesini seyretmişti, güzel bir kadındı. On altı yaşında, kaslı ve uzun, bu siyah tenli çocuğa en fazla ilgi gösteren o olmuştu. Ve ne komiktir ki, onu öldüren de buydu. Günahkar onun bu zaafının üzerine oynamıştı, onun 120 kiloluk kocası tarafından doyurulmayan cinsel açlığının. Kocası çok iyi bir insandı, fakat otuz-iki yaşında, güzel ve en verimli dönemindeki bir kadını tatmin etmesi imkansızdı. Günahkar bu tür güçsüzlüklerden nefret ederdi. İlk önce onu halletti. Odasına girdi, kadın onu kocasını baştan çıkarmak umuduyla aldığı fileli çoraplar ayağında, bekliyordu.
Sadece çoraplar, başka hiçbirşey yok.
Günahkar'ın ahlak anlayışı olarak kabul edilebilecek tek bir tarafı varsa o da verilen sözden dönmekten ne kadar nefret ettiğidir. O odaya kafasında bununla girmişti. Onu ne kadar tehlikeye atacak olsa da, kadın eğer onu kendinden uzaklaştırmak için en ufak bir çaba bile gösterirse onun hayatını bağışlayacaktı.
Ve kadının hayatı bağışlanmadı.
İkinci olarak evin, kendiyle yaşıt kızını seçti. Anne odada ölü bir şekilde, yatıyorken zor olabilirdi, ama Günahkar asla işini düşünmeden yapan bir insan olmamıştır. Duşu açmış, ve kadını duşa asmıştı. Böylece kadın eğer o işini bitirmeden bulunsa bile, kendini astığı düşünülecekti, ve intihar notu da bunu garantilemişti.
Kızına taciz ettiği için pişman olduğuna dair bir intihar notu.
Kızı annesiyle aynı yöntemle öldürmek istedi, ama kız buna istekli gözükmüyordu. Günahkar için ikinci yoldan başka birşey kalmamıştı. Kız, her gün, aynı saatlerde odasına kapanıyordu. Günahkar ilk başta ergen problemi demişti, fakat aslını öğrenince şaşırmıştı.
Kız lezbiyendi. Odasına sayısı değişen kız arkadaşlarını çağırıyor, ve onlarla..."parti"...yapıyordu. Emor. Uyuşturucuların şahı. Her gün aynı saatte kafayı bulup, sevişiyorlardı.
Hepsi de aynı okuldaydı.
Eğitim.
Günahkar artık kızı öldürmenin yolunu biliyordu. Emor'ların arasına yüksek dozajlı bir Tied koydu.
Tied. Eğer Emor şah ise, o kesinlikle Tanrıydı.
Kızların hepsi yemi yutmuştu, hepsi de ölmüştü. Dört kız. Diğer üçüyle işi yoktu, fakat onları da özenle soydu, ve hepsini tuvalete götürdü. Hepsinin yanına şırıngalar koydu. Cosmope taşıyan şırıngalar, öldüren eroin Cosmope. Ve ailenin kızının yatağının üstüne de bir not. Annesinin nasıl onu taciz ettiğine, ve nasıl artık dayanamadığına dair bir not.
Ailenin babasına ise, tam beş saat işkence etmişti. Fakat öyle yöntemler kullanmıştı ki, dışarıdan mükemmel gözüküyordu. İç kanamalar, kırık kemikler, beyin sarsıntıları... Ve en sonunda ise, eline bir silah vermiş, gerçekleri açıkladıktan sonra arkasını dönmüştü.
Ve adam kendini vurmuştu.
Ne kibir.
Gerçekten de onu vuracağını ummuştu. Gerçek bir adam böyle yapardı. Kibirden yoksun bir adam.
Gerçek eğitim buydu. Sekiz ay boyunca da okulundaydı.
Ve karnesinde kırığı yoktu. Sadece altı ceset.
***
Öğrendikleri başını ağrıtıyordu. Kukla... Onun gerçek ismi bu değildi. Staperw. Bu ismi hiç duymamıştı, ama o kadar yakındı ona, o kadar birlerdi. O Staperw'di. Staperw O'ydu.
Ve yapması gerekeni biliyordu.
Kar fırtınası çekilince karşısında vücutlarına bomba bağlı üç milyon adam görmüştü. Başını ağrıtan şeylerin en büyüğü buydu.
Evsizler, mahkumlar, asker kaçakları, alt tabaka.
Ve o, yapması gerekeni biliyordu.
Günahkar, bir tepede, elinde bombaları patlatma butonuyla birşelyer mırıldanırken de, günahkar aynı şeyleri bağırırken de.
Bir daha bağırdı Günahkar. Ve tepeye doğru koştu. Adamlar şehir A'ya doğru yürüyorlardı. Bir şehri kaybetmeyecekti Krallık. Herşeyi kaybedecekti. Şehir A, büyük bir apartmanın en üst katıydı.
Güneş gören tek katı.
Onu korkutan bu değildi. Onu korkutan, Günahkarın bununla ne yapacağı idi. Evet, yokedecekti, evet o şehirde yaşamaya değer kimse kalmamıştı.
Onu korkutan, Günahkarın ondan sonra ne yapacağıydı. On üç kişi saklamıştı bir yere. Yedi kadın, altı erkek. Onlara sığınağının anahtarını vermişti.
Onu korkutan, bu insanlara neler olacağıydı. Günahkarın neler yapabileceğini görmüştü. Günahkarın, nasıl bir yoketme kapasitesine sahip olduğunu da.
"Veif tuniem ot deofmer. Veif tuniem ot stetducroin. Veif tuniem or betrirh fo Staperw."
Böyle bağırdı Günahkar. Ve Kukla, ne dediğini anladı.
"Özgürlüğe beş dakika. Yokedilişe beş dakika. Staperw'in yeniden doğuşuna, beş dakika."
Korkusu kalmadı.
Yüksek tepenin ortasındaydı. Hızlandı. Dört dakika kaldığını hissetti. Daha da hızlandı. Artık Günahkar küçük bir nokta değildi. Büyük bir noktaydı.
Üç dakika.
Silahını çıkardı. Etkisiz olabileceğini biliyordu, ama çaresizseniz, herşeyi denersiniz.
İki dakika.
Günahkar'ın gülümsediğini gördü. Ona dönmüştü. Silaha baktı, fakat ne gülümsemesini kesti, ne de bir tepki verdi.
Bir dakika.
Saniyeler kalmıştı, ve o yetişemeyecekti. Günahkarda böyle düşünüyordu. Günahkarın eğitiminin son parçası tamamlanacaktı. O bunu hissediyordu.
Bir insana umut verin, sevinsin. Vermeyin üzülsün. Bunlar gelip geçici şeyler. Fakat bir insana umut, önce verilip sonra alındı mı, o umut, o insan için ölümcül olur.
Kukla bunu anlamıştı.
Otuz saniye. Kukle yetişemeyecekti. Öne doğru atladı, altındaki toprağı hissetmiyordu artık, dürüst olmak gerekirse hiçbirşey hissetmiyordu. Günahkarın beline sarıldı, yüzündeki şaşkınlık ifadesini hayal meyal hissedebiliyordu. Ama önemsizdi. Aşağı düşerlerken aklına tek birşey geldi.
Beş dakika geçmişti...
Ve bomba patladı.
***
"Neymiş o?" diye soruyor. Üçüncü adam bozulmuyor, kızmıyor, sadece gülüyor.
"Atalarımızın sanatı. Kontrol altına almak."
Bir duraklama oluyor. Üçüncü adamın suratındaki gülme siliniyor.
"Gö...gördünüz mü?"
Ama sormasına gerek yok. Herkes gördü. Onlar zamanın olmadığı bir yerde yaşıyorlar, yaşanan şeyleri olmasından önce, aynı zamanda olduktan sonra görüyorlar.
Ve Şehir'lerin yokoluşunu gördüler. Ve Layca'an Staperw'in intiharını, ve cinayetini.
Başarısızlıklarını, herşeyden önce.
"Günahkar...o...başarısız oldu."
"Ama...ama o Systém Tigil'di...na-"
"Mühim olan bu değil. İnsanlar etkimizden çıktılar. Artık onları geri elde etmenin bir yolu yok. Eski ırklardan kimse kalmadı. Sadece bu melezler. Onlara ulaşamayız."
" 'O' artık herşeyi kontrol ediyor."
Mırıldanmalar. Nefret dolu, ama kabul eden mırıldanmalar.
Onlar artık sonu biliyor. Çünkü nasıl biteceğini gördüler, ve bitişinin ardından ağladılar. Onlar için bitti, ve biteceğinin bilgisiyle çırpınmaya başladılar.
Fakat herşeyden önce, başarısız oldular.
Hiçbir insan onların kontrolünde, onların ipinde değil.
Beyaz Adam'ların etkisi, bilinen insanları etkilemiyor.
Ama öte yandan, her zaman dinin kontrol edebileceği insan türleri vardır.
Yorumlar