In the night I hear them talk the coldest story ever told.
karanlıktı oda, tek başınaydı. kalktı, ışığı kapattı. tamamen hiçliğe gömüldü yalnız odası. space'e bastı tembel hareketlerle, kulaklığına uzandı, aldı, geçirdi kafasına. kapkaranlıktı şimdi oda, sadece monitörü vardı, bir de ağzında tuttuğu sigarasını yakmak için ateşe verdiği kibriti. ağzında tutmayı denedi sigarayı, sonra elinde. başaramadı her ikisini de, parmaklarının arasına aldı bir nefes alıp küllerini çöplerini koyduğu çikolata kabının üstüne döktükten sonra. müzik yükseliyordu tembelce taktığı kulaklıklarından. baştan başlayabilseydim, diyordu müzik, tutardım kendimi, bulurdum bir yol. bir nefes aldı sigarasından, ciğerlerine çekti youtube'dan eşliğinde sigara içmenin hayalini kurduğu şarkıyı açarken. yazabildiğine şaşırmakla meşguldü şimdi, bir nefes daha çekti, döktü küllerini yorgun kağıdın üstüne. kolasına uzandı eli, içti, bir nefes daha çekti elindeki sigaradan. şarkının sözleri basitti, biliyordu ama yine de yazmak istiyordu onları buraya, "gece" diyordu şarkı, "duyuyorsun konuştuklarını, duyulmuş en soğuk hikayeyi anlatıyorlar". bir nefes daha çekti sigarasından bunu nasıl yazması gerektiğini düşünerek. "duyuyorsun konuştuklarını" diyordu şarkı, "bu yolda bir yerlerde kalpsiz bir kadına kaptırdı ruhunu". kalpsiz... kalpsiz miydi peki o? tüm yaptıklarına rağmen, tüm çektirdiklerine rağmen, kalpsiz miydi o? söndürdü sigarasını kendini güçsüz hissederek. yine yaşam gidiyordu vücudundan, aynı o gün, o mavi koltukta olduğu gibi. yorgundu. kolları, bacakları, kalbi ve beyni yorgundu bugün. gözlerini kapattı yazmaya devam etmeyi bırakmadan. kelimeleri yoktu, biliyordu bunu, ama yine de devam etti parmakları klavye üzerinde gezinmeye. yorgundu o. tek düşünebildiği, tek yazabildiği şey oydu. bir şarkı daha açtı sıcak bir yaz gününden, her şeyin bittiği, her şeyin bittiği gün orada beliren kızın da onu terk ettiği bir gündü o şarkıyı ilk duyduğu gün. belinde kesici bir ağrı hissetti birden, "cehennemin onuncu halkası belirsizlikmiş" dediğini hatırlıyordu şimdi, "on birincisi ise o belirsizliğin sonu". ne hissettiğini tartmaya çalıştı kafasında, o muydu? o gerçek miydi? otur ve dinle dedi şarkı. koşmak istiyordu oysa ki o, tek başına, tek başına kalabileceği bir yere koşmak istiyordu deliler gibi. deli bir dünyaydı bu, komikti ve üzücüydü. o ise, tüm bu deli dünyanın ortasında, şarkıların bitebildiği, hiçbir şeyin sonsuz olmadığı bir şehirde, sadece yorgundu.
Yorumlar