ellerin, yastık, yorgan, sarı saçların

işte çok acayip. hakikaten öyle.

şarkılar iz bırakıyorlar tamam mı, koyuyorlar mührü bir zamana; o zamanın etrafındaki tüm sesler ve kokular bir anda o şarkının içine doluşuyor. küçücük bir kap gibi. kapağı kapalı, kenarında küçücük bir çark var. çeviriyorsun onu, açılıyor, bir müzik dolduruyor odayı, duyuyor ve hatırlıyorsun. işte yatağındaydın, uzanmıştın ve hava soğu-sıcaktı. üstün çıplaktı. yorgan inceydi, ama doğru yerdeydi. tembel tembel bir şeyler yiyorsun yatağın üzerinde, hayatının neredeyse tümü önünde. arkadaşların var bu şehirde, seni bekleyen birileri var. sofralar kuruluyor, muhabbetler ediliyor uçlarında.

hayatıma girip çıkan kadınları düşünüyorum periyodik aralıklarla. hiç tahmin etmezdim bu yaşta böyle bir çetelem olacağını ama bir grup kadın var. ne yaptılar hayatımda belli değil, ama tortuları var. bazılarını diğerlerinden daha iyi hatırlıyorum. bazılarının şarkıları bile yok. bazılarını ise ne zaman aklıma efkarlı bir melodi gelecek olsa elimin altında buluyorum.

benim olayım biraz hayatı analiz edip edip, etrafa anlatmak. böyle tanır, böyle severseniz ne âlâ. isterim ki kırk yıl sonra arkamdan öğrendiklerini satmasa sağa sola halimiz nice olurdu diye sorarak hatırlasın insanlar beni. beri yandan, öğrendiğim en önemli şeyi söyleyemiyorum kimseye. öğretemiyorum. anlatacak kadar anlamadım çünkü; çünkü 'kendin olmak' bunun adı. bir insan nasıl kendisi olur hiçbir fikrim yok. bir insan başkası nasıl olur, zorlaya zorlaya; kazıya kazıya başkasına nasıl çıkar diye çok kafa patlattım. oluyorsun da yeterince ittirdiğinde. ama günün sonu geldiğinde bazı anlar var, hayat senden koparak uzaklaşıyor.

his itiyor çünkü.

his sadece kendinin söyleyebileceği şeyleri dile getiren bir çamur, asit. yapışıyor kendinden olmayan her şeye, dışarı çıkartıyor, temizliyor içeriyi. kalanla da bağırmaya başlıyor, ya da ağlamaya, ya da şehvetlenmeye, dans etmeye, kavgaya, kıskanmaya. kendin olduğun anlar, kendin olmayı düşünmediğin anlar. her birinde de müzik var sanki bir yerde, bir damarda, bir rivayet bunun adı. ağzında paramparça duruyor, kayboluyor, geri gelecek diye düşünüyorsun ama asla vaktinde gelmiyor.

ne bileyim yani, böyle bazen cenin pozisyonuna kapanıp ağlayasınız gelmiyor mu sizin de? kapıları, pencereleri kapatıp; salt dışarıda da değil ha, içeride de kapatıp, gözlerini ve ağzını yani, her şeyi sert bir vurup sessiz olmaya da çalışmadan mahvolmak isteyesiniz gelmiyor mu?

geliyordur eminim.

çünkü diğer her insan gibi, diğer hiçbir insana benzemiyor; tüm insanlar gibi bütün insanlığa benzemek için özel bir gayret gösteriyoruz. bu yüzden ben ne biliyorsam, siz de biliyorsunuz. ne çekiyorsam, siz de çektiniz. aynı umutsuzluğa kapıldık akşamların en aynılarından birinde. aynı aynaya aynı boş ifadelerle baktık. aynı şekilleri çizdik ellerimizle aynı yüzeylere. aynı suyu içtik. aynı yaşadık. aynı öleceğiz. sıralaması farklı yaşanan yaşamların. içerikleri hep aynı.

hayırlısı.

Yorumlar

Popüler Yayınlar