müjgan'la ben ağlaşırız

söylenecek çok bir şey yok.

akşamları yalnız kalmamak için her şey. yapılan her şey, alınan her nefes, söylenen her şarkı ve yere dökülen her rakı akşamları yalnız kalmamak için. bu yüzden şiirler yazıyor, köprüler inşa ediyor, hükümetler yapıyor ve hükümetler deviriyoruz. akşam gelip hava karardığında, kuşlar kalkıp yerini sessizliğe bıraktığında, insan yanında sadece aklı ve kalbiyle fare gibi ufacık kalakaldığında yalnız olmak istemiyoruz. bu. budur. bütün medeniyet bunun üzerine inşa bir kurgudur.

bahsini hangi atın üzerine oynayacaksın peki?

eskiden bir ve tek olana inanırdım. tanrı değil, eş olan. o. "tanrı'nın öldüğü seküler çağda" demişti bir gün meddahın biri, "artık insanlık kurtuluşu aşkta arıyor". güzel bir laftı, aklımda güzel kaldı. yıllar boyunca kesip biçip o tek olanı aradım. bulduğuma inandım. korumak için büyük savaş verdim, çünkü tutkum kör ediyordu beni; çünkü tutkum bir korku doğuruyor, doğan şey kaybetmeye karşı cephe alıyordu. vurdum ve vuruldum bu esnada. en nihayetinde elimde tutmak için çırpındığım şey benden uzaklaştı. yapacak bir şey kalmamıştı. ben de kalktım ve baştan başladım.

bu yeni başlangıçtan beridir yapılacak herhangi bir kontrata mesafeliyim, bunu söylemem lazım. bu bir kabahat ya da bir zaafiyettir belki, bunu bana sadece edebiyat tarihçileri söyleyebilir. günün sonunda bütün bu münasebetleri bir kontrat gibi görmem sabittir, değişmesi muhtemel değildir. kontrattır çünkü bunlar neticede, bir sözleşmedir. annelerden başka kimse kimseyi karşılıksız sevmez. hediyeler hiçbir zaman hediye değildir, çünkü hediyeyi verenler, kabul edenlerin gözlerinin içine bakarlar. o bakma anında bir tatmin arayışı vardır, o tatmini geri beklediğin anda da hediye veren olmaktan çıkarsın. tüccardır artık adın. tüm diğer tüccarlara kesersin bir anda. diğer hepimiz gibi olursun.

mesele anlardır. bazı anlarda her şeyin üzerine çıkıp kazançlarını unutmak vardır. o anlar kovalanır.

bu anlar uzayıp, semirip, karşılıksız bir ortak varoluşa dönecekse varım. dönmeyecekse yokum. döneceğine inanmıyorum. inandırılabileceğimi sanmıyorum. o yüzden de ben çiplerimi başka bir şeyin arkasına yatırıyorum.

arkadaşlar.

arkadaşlar, bu kadar basit. bir gün biri bana sorduğunda da söylemiştim, sorduğu sorunun cevabı buydu. soru "bu iç huzur nereden geliyor" diyeydi, ben de bunu söylemiştim. iyi arkadaşlar. başka hiçbir şey değil. çünkü ben nerede durduğumu arkadaşlarımdan anlıyor ve çözüyorum. birinin sevdiğine acımasız merhameti, berisinin benliğine korkusuz esareti, ötekisinin ifadesinde tutkulu özgürlüğü, berisinin hakikate akıllı sadakati; hepsi benim eksiklerimi doldurdu ve fazlalarımı budadılar. onlarla kavga ettim, küfrettim; onlar benle kavga etti ve küstüler. bugün burada olmamda en az fedakar ve muhteşem annem kadar pay sahibiler.

ben onlara baş koyacağım. yalnız ölmemek için onlara yemin edeceğim. onların huyu ve suyu değiştikçe, ben kavgamı yeni akıntı istikametinde vereceğim. tanrı'nın öldüğü seküler çağda doğduğum doğrudur çünkü. ancak eminim o meddah da fark etmiştir ki, kurtuluşu aşkta aramanın artık bir anlamı kalmadı. her şeyi ol çağındayız artık. kimsenin tek bir kalbe gönül koyacak lüksü kalmadı.

tanrı'nın öldüğü seküler çağda kurtuluş yolu dostluklar.

yapacak tek şey iyi arkadaş edinmek.

Yorumlar

Popüler Yayınlar