Blog Savaşları : Ağacın Üstündeki Yazıt
Cat yerdeki kılıcı aldı, az önce köylülerden birinin gözüne çok sivri bir taş attığı askerlerden birinden düşmüştü. Kılıcı, şimdi askerin acı içinde inleyerek yerde yuvarlanmasına sebep olan köylünün karnına soktu ve ardından arkadan elinde ucunu sivrilttiği bir tahtayla üzerine gelen bir köylüye doğru fırlattı. Köylü kalbine saplanan kılıçla yere düşerken Cat, etrafına bakıp savaşın bitmiş olduğunu gördü, liman onlarındı. Yorgun bir şekilde etrafına bakındı, askerlerinden iki yaralı vardı, ve aralarında gözü çıkmış olanın da bulunduğu beş kişi ölmüştü. Toplamda 200 kişi oldukları düşünülürse bu çok iyi bir sonuçtu, hatta mükemmel bile denebilirdi Cat'in kitabına göre. İyi ki müze ahşaptan yapılmış diye düşündü Cat, görünüşe bakılırsa bu evrende Dhot yoktu. Zırhlarını eski dünyadan kalma metallerden yapmışlar, ve içerisine birkaç doğadan oluşturdukları alaşımlar koymuşlardı, böylece giysileri garip bir yeşil rengini almıştı. Bindikleri gemi de eski dünya'da yapılan ilk gemiydi, dolayısıyla metaldi. Cat gemiyi indirecek yer bulmakta zorlanmıştı, fakat asker bulmakta zorlandığı kadar değil. Fakat şans yüzlerine gülmüştü, bu gezegende hiçbir askeri kuvvetle karşılaşmamışlardı, şimdiye kadar iki kasaba almışlardı, bu üçüncüsüydü, ve tek bir asker bile yoktu. Staperw'deki insanlar şimdiden bu sulak dünyanın kasabalarına yerleşmişlerdi, evler rahattı ve otlaklar verimliydi.
Fakat herşeyden çok, bu ülkede, su vardı. Üç kasaba almışlardı, ve bu üç kasabanın üçü de su kenarıydı, ve Cat'e feci şekilde öyle geliyordu ki, bu ülkede su kenarı olmayan tek bir kasaba bile yoktu. Bu Cat'i korkutuyordu, genlerindeki deformasyon sebebiyle su onun için ölümcüldü. "Su saftır oğlum," demişti babası ona bir defasında "Suya güvenilmez." . Burada ise, ne ironiktir ki, sudan başka hiçbirşey yoktu.
Şimdi en öncelikli dertleri kamp kurmaktı, etraftaki binalar ona yeterli gözükmüştü, o da binalara yerleşme emri verdi, yanına da bilge bir askeri çağırttı, X'le beraber üçü ateşin başında nöbet noktasına gittiler.
Herkes kendi binasına girince X söze başladı "İlya'nın burada söylemek istediği birşey var Cat. Bunu duymak isteyebilirsin." Cat kafasını sallayarak yüzünü İlya'ya çevirdi. İlya yüzünde yılların bilgeliğiyle konuştu "Bu savaş, bizim savaşımız değil. Evet, ölen biziz, bizim kardeşlerimiz. Evet, öldüren de biziz, fakat bu savaş bizim savaşımız değil." Cat anlamıyormuş bir ifadeyle İlya'nın suratına baktı "Ne demek bu?" diye sordu. İlya sakinliğinden zerre birşey kaybetmeyerek "Eski yazıtları okuyun. Burada her yer onlarla dolu, üstelik Staperw'de de. Staperw değiştiğinde sizin gözünüze kısa boylu ağaçlar çarpmış olabilir, ama benim ilgimi çeken onların üstündekilerdi, Tanrı bize bir işaret yolladı."
"Şöyle diyordu ağacın üstündeki yazıt," tam o anda İlya'nın gözleri kapandı, ve bütün saçları döküldü. Havaya doğru yükselmeye başlarken X ve Cat birer elinden tutmaya çalıştılar, ama yetişemediler. İlya bir noktada durdu, ve konuştu, artık sesi çok kalın ve uzaktan geliyordu "İnsanlar! Staperw'in insanları! Bu sizin savaşınız değil. Evet ölen sizsiniz, sizin kardeşleriniz. Evet, öldüren de sizsiniz, fakat bu savaş sizin savaşınız değil. Bu savaş, sizden çok daha büyük bir gücün, çok daha büyük bir savaşı. Bu savaş tanrıların savaşı. Ben, sizin adına Çekirdek dediğiniz, Staperw'in çekirdeğinin yaradanıyım. Ben, sizin çağınızı değiştiren üç adamın yaradanıyım. Ben, sizin dilinizle, Acetaminophen'im. Bunu bilen kişilerin, sizlerin ölecek olmanız ne yazık!"
"Bu savaş, bir hırs savaşıdır. Bu savaş, bir güç kavgasıdır. Bu savaş, sizin görüp görebileceğiniz en büyük, ve en son savaştır. Ama bu savaş sizin savaşınız değil. Bu savaş, bu gezegenin iki sahibinin savaşı, iki kardeşin, iki Tanrıça'nın. Dikkat edin Staperw'in evlatları! Güzellikleri sizi yanıltmasın. Biri beyazdır, evet, saftır. Diğeri, ama diğer, o diğeri ki, bu savaşta ölenin siz, sizin kardeşleriniz olmasının, öldürenin de siz olmasının sebebidir. Dikkat edin Staperw'in evlatları! En büyük kötülük, size yapılabilecek en büyük hinlik, siyahtan değil, beyazdan gelecek. Çünkü beyaz saftır. Beyaz güvenilmezdir. Dikkat edin Staperw'in evlatları! Beyaz dalga geliyor." Ve bunları dedikten sonra, yere hızla düşüp öldü, ve arkasında şaşkınlık ve ne yapacağını bilememekte iki adam bıraktı.
Fakat herşeyden çok, bu ülkede, su vardı. Üç kasaba almışlardı, ve bu üç kasabanın üçü de su kenarıydı, ve Cat'e feci şekilde öyle geliyordu ki, bu ülkede su kenarı olmayan tek bir kasaba bile yoktu. Bu Cat'i korkutuyordu, genlerindeki deformasyon sebebiyle su onun için ölümcüldü. "Su saftır oğlum," demişti babası ona bir defasında "Suya güvenilmez." . Burada ise, ne ironiktir ki, sudan başka hiçbirşey yoktu.
Şimdi en öncelikli dertleri kamp kurmaktı, etraftaki binalar ona yeterli gözükmüştü, o da binalara yerleşme emri verdi, yanına da bilge bir askeri çağırttı, X'le beraber üçü ateşin başında nöbet noktasına gittiler.
Herkes kendi binasına girince X söze başladı "İlya'nın burada söylemek istediği birşey var Cat. Bunu duymak isteyebilirsin." Cat kafasını sallayarak yüzünü İlya'ya çevirdi. İlya yüzünde yılların bilgeliğiyle konuştu "Bu savaş, bizim savaşımız değil. Evet, ölen biziz, bizim kardeşlerimiz. Evet, öldüren de biziz, fakat bu savaş bizim savaşımız değil." Cat anlamıyormuş bir ifadeyle İlya'nın suratına baktı "Ne demek bu?" diye sordu. İlya sakinliğinden zerre birşey kaybetmeyerek "Eski yazıtları okuyun. Burada her yer onlarla dolu, üstelik Staperw'de de. Staperw değiştiğinde sizin gözünüze kısa boylu ağaçlar çarpmış olabilir, ama benim ilgimi çeken onların üstündekilerdi, Tanrı bize bir işaret yolladı."
"Şöyle diyordu ağacın üstündeki yazıt," tam o anda İlya'nın gözleri kapandı, ve bütün saçları döküldü. Havaya doğru yükselmeye başlarken X ve Cat birer elinden tutmaya çalıştılar, ama yetişemediler. İlya bir noktada durdu, ve konuştu, artık sesi çok kalın ve uzaktan geliyordu "İnsanlar! Staperw'in insanları! Bu sizin savaşınız değil. Evet ölen sizsiniz, sizin kardeşleriniz. Evet, öldüren de sizsiniz, fakat bu savaş sizin savaşınız değil. Bu savaş, sizden çok daha büyük bir gücün, çok daha büyük bir savaşı. Bu savaş tanrıların savaşı. Ben, sizin adına Çekirdek dediğiniz, Staperw'in çekirdeğinin yaradanıyım. Ben, sizin çağınızı değiştiren üç adamın yaradanıyım. Ben, sizin dilinizle, Acetaminophen'im. Bunu bilen kişilerin, sizlerin ölecek olmanız ne yazık!"
"Bu savaş, bir hırs savaşıdır. Bu savaş, bir güç kavgasıdır. Bu savaş, sizin görüp görebileceğiniz en büyük, ve en son savaştır. Ama bu savaş sizin savaşınız değil. Bu savaş, bu gezegenin iki sahibinin savaşı, iki kardeşin, iki Tanrıça'nın. Dikkat edin Staperw'in evlatları! Güzellikleri sizi yanıltmasın. Biri beyazdır, evet, saftır. Diğeri, ama diğer, o diğeri ki, bu savaşta ölenin siz, sizin kardeşleriniz olmasının, öldürenin de siz olmasının sebebidir. Dikkat edin Staperw'in evlatları! En büyük kötülük, size yapılabilecek en büyük hinlik, siyahtan değil, beyazdan gelecek. Çünkü beyaz saftır. Beyaz güvenilmezdir. Dikkat edin Staperw'in evlatları! Beyaz dalga geliyor." Ve bunları dedikten sonra, yere hızla düşüp öldü, ve arkasında şaşkınlık ve ne yapacağını bilememekte iki adam bıraktı.
Yorumlar