Staperw Destanları : Günahkar : Bölüm Dört : Kar

Hava sıcaktı, fakat bu onu yine de rahatsız ediyordu. Günahkar her adımında hızını arttırıyor, gitmesi gereken hedefe daha çabuk ulaşmaya çalışıyordu. Dört aydır şehirden uzaklardı, yani bu artık şehre yaklaşmış olmaları gerektiğini gösteriyordu, rahatlaması gerekirdi belki, ama Günahkar gibi insanlar, bu rahatlama noktalarının her zaman en kırılgan olduğun noktalar olduğunu bilirdi, Günahkar ve Kukla gibi adamlar.

Kukla Södo kalesinin önünde Günahkar'ın nelere kadir olduğuna şahit olduktan sonra silahını kılıfında bir saniye bile tutmamıştı. İnsanlara, onlara güvenmediğini ima etmenin tehlikeli olduğunu biliyordu, fakat bu sefer farklıydı. Bu sefer muhattabının insan olup olmadığını bile bilmiyordu.

Herşeyden önce, ateşte yanmıyordu. Derisi simsiyahtı, ve garip bir şekilde Kukla, bunun yanmamasıyla bir alakası olduğunu düşünmüştü. 500 insanı öldürmüştü, yara bile almamıştı, ve herşeyden vahimi, yüz ifadesinde en ufak bir değişiklik bile olmamıştı, sanki az önce marketten dönen bir ev kadını gibi, rutin bir iş yapmış, ve hatta bundan sıkılmış bir edayla yürüyordu. Kukla bu adamın Kral tarafından serbest bırakılacağına anlam veremiyordu, ona kalsa şu an onu öldürür, cesedini de ibret olsun diye L'than köprüsüne asardı. Ama öte yandan, Kral'ın ondan niye korktuğunu anlayabiliyordu, 500 kişiyi tek eliyle öldürmüştü, 1000 sivili, bu gezegenin gördüğü en ileri suçla savaşma teknik ve teknolojilerine sahip teşkilata yakalanmadan katletmişti, ve servetinin 12000 Trilyon Altın olduğu sanılıyordu.

Sanılanlar, Kukla bunu düşünüp güldü, Günahkar hakkında sanılanlar bir bilim kurgu romanı oluştururdu herhalde; herşeyden önce onun 4.5 metre olduğunu, kendi kendini iyileştirebildiğini, gözlerinden şimşek çıkarttığını, uçabildiğini ve dünya üzerindeki herşeyi görebildiğini duymuştu. Fakat o da her normal insan gibi 2.5 metreydi ve Kukla'nın onu gözlemleyebildiği dört ay boyunca bu yeteneklerin hiçbirini göstermemişti. En çok güldüğü teori ise, onun atalarından birinin ilk insanlardan olduğuydu, bu teori basit bir şekilde onun neden hırsızlığa tenezzül ettiği sorusuyla bastırılabilinirdi. Kukla, bu teoriler arasında teyit edebildiği bir tanesiyle karşılaşmıştı sadece; Günahkar, aynen söylendiği gibi, farklı bir ırka mensuptu. Derisinin hiçbir insanın sahip olmadığı şekilde simsiyah olmasının yanı sıra, Türkçe dışında üç farklı dil daha konuşuyordu. Birincisi Södo kalesinin önünde konuştuğu dildi, çok hızlı konuştuğundan kelimeler büyük bir karmaşayla Kukla'nın kulağına çalınmıştı, bu da nece olduğunu anlayamamasına yol açmış olabilirdi. İkinci dil ise, çok ilkel bir Türkçe idi. Sesli harfler hiçbir kelimenin başında kullanılmıyordu Kukla'nın anladığı kadarıyla, bu da Günahkar'ın konuşurken sadece gırtlağını kullanmasına yol açıyordu. Üçüncü dil ise, hiçbir şekilde, iyi duymuş olsun ya da olmasın, anlayamadığı bir dildi. Günahkar bunu sadece kendi kendine konuşurken kullanmıştı, ve şunu dediğini sanıyordu Kukla, "Alt systém, aroms 'm grofseld". Kukla bunun ne demek olduğunu anlayamamıştı, fakat sistem kelimesinin makine ve felaket anlamlarına geldiğini az çok biliyordu, eski lisanlar dersinde gördüğü kadarını. Günahkarın bununla ne demek istediği ise bir muammaydı, Kukla ise bilmek istemiyordu, tek istediği onun kafasını dağıtmak, intikamını almaktı.

O bunları düşünürken Günahkar birden durdu ve havayı kokladı. Kafasını iki tarafa çevirdikten sonra bulutsuz gökyüzüne baktı, ve sakince "Kar." dedi. Kukla güldü, "Kar? Havada bulut bile yok" Günahkar birşey biliyormuş da Kukla'nın cahilliğine acıyormuş gibi gülerek "Kar yağması için bulut gerekmez. Duman çıkması için ateşin gerekmediği gibi" dedi ve derisine üfledi. Bir anda Günahkar dumanın içerisinde kaldı, simsiyah bir duman. Duman yavaş yavaş dağılmaya başlarken Kukla silahını dumana doğrulttu, sürpriz istemiyordu. Duman dağıldı ve Kukla şaşkınlık içerisinde Günahkar'ın, orada olmadığını gördü. Etrafına deli gibi bakındı, silahını her tarafa Günahkar'ı bulmak umuduyla doğrultarak. Ve bir anda Günahkar arkasında belirip boynuna sarıldı. "Tek bir hareket edersen" dedi "sana bir iyilik yaparım. Boynunu kırarım ve emir mekanizmanı bozarım, böylece sistem tarafından öldürülürsün." Kukla sinirden delirmiş biçimde silahını Günahkar'a doğrultmaya çalıştı, ama Günahkar, onun kollarını öyle bir açıyla ve kuvvetle tutuyordu ki, kolunu bırak oynatması, titremesi bile mümkün değildi. "Şimdi" dedi Günahkar "silahını alacağım" ve silahını aldı. "Ardından, seninle bir anlaşmaya varacağız. Ben senin emir mekanizmanı onlara haber vermeden kıracağım, ve sana onların unutturduğu bir masal anlatacağım. Sen ise, sadece, dinleyeceksin" Kukla şaşırmıştı, bu bir şaka olmalıydı, ya da daha akla yatkın bir senaryo olarak, Günahkar delirmiş olmalıydı. Neler olacağını merek ederek kafasını salladı. Günahkar dikkatli bir biçimde boynunu önce sağa, sonra sola eğdi, ve ani bir hareketle 180 derece döndürdü. Kukla acıyla inledi, Günahkar ise bir döndürme daha gerçekleştirdi, Kukla adeta böğürüyordu artık. Günahkar istifini bozmayarak Kukla'nın kafasını ileri ve geri iteledi, ve ardından çok büyük bir hızla geri çekti. Kukla anırarak acısını belli ederken aynı hızla ileri iteledi, ve sıvıya çarpan bir metalin sesini duyduktan sonra bıraktı. Kukla inanamıyordu, bu kadar yıllık acı ve utanç bu kadar kolay silinebilir miydi? Birkaç deneme yaptı, birkaç krallık karşıtı slogan attı, ve mutlulukla, çarpılmadığını anladı. Artık üzerindeki o acı korkusu yoktu, özgürdü. Günahkara baktı, gülümsüyordu. "Kar geliyor." dedi "Bak, bulutlar bile geldi." Kukla kafasını kaldırdı, gerçektende bulutlar görünmeye başlamıştı "Ne yapacağız?" diye sordu Kukla, Günahkar gülümsemesini yitirmeyerek "Geçen sene de buralardan geçmiştim. Yakınımızda bir sığınak var" dedi. "Beni takip et." Ve oraya doğru gittiler.

***

Saatler. Kaç saat geçmişti? Kaç saat önce Kukla'nın boğazına yapışmıştı, kaç saat önce şimdi Kukla'nın tiksinerek baktığı silahına el koymuştu? Bilmiyordu, fakat hiçbir zaman ölçeği karşısındaki kişinin doğruyu öğrenmesinin Günahkar'da yarattığı hazzı belli bir zamana sığdıramazdı. Günahkar, sığınağında bütün gerçeği Kukla'ya anlatmıştı, kanıtlarıyla, çaldığı eski silahlarla, eski gravürler ve tablolarla. Hepsi bu sığınaktaydı, 12 Bin Trilyon Altınıyla beraber.

O bunları düşünürken Kukla, kendinden emin bir ifadeyle, az önce bilincine vardığı şeylerin ağırlığı omuzlarında, tek birşey söyledi; "Adım, artık Kukla değil, rütbem değil, ya da sıfatım değil. Adım, doğumumda neyse, şimdi de öyle, adım; Layca'an Staperw."

Ve dışarıda, dondurucu bir kar kopuverdi.

Yorumlar

Popüler Yayınlar