Staperw Destanları : Günahkar : Bölüm Üç : Kumdan Kale
Günahkar hızlı hızlı, söylenerek ilerliyordu. Arkasında onun kadar hızlı ilerleyen birinin daha olması sinirlerini bozuyordu, Kral A ile anlaşmalarında bu yoktu. Fakat son anda G.A.K.'ın anlaşmadan haberi olmuş, ve bir Lider'i onun yanında göndermeyi kararlaştırmışlardı. Bunun, Kral A'nın yanındaki Koruma olması Günahkar'ı şaşırtmamıştı, onu asıl şaşırtan, o Koruma'yı daha önce görmüş olmasıydı. Yol boyunca pek konuşmamışlardı, bir buçuk aydır yolda oldukları düşünülünce, aslında hiç konuşmamışlardı. Fakat bir ara, Lider -ismi Kukla idi, Günahkar'a çok komik gelmişti bu- Günahkar'a gözünün tam altındaki yara izinin hikayesini anlatmıştı. Günahkar, hemen anlamıştı. O gün ünlü bir sülalenin başıboş torununu öldürme işini almıştı, işin komiği, bu işi veren hedefin babasıydı. Görünen o ki, hedef, ünlü sülalenin kaynaklarının haklarını mahkeme kararı ile eline almış, ve sülale üyelerinin kurucularının küllerini dahi babasına ve kardeşlerine vermeyi reddetmişti. Günahkar, hedefin babası tarafından kiralanmıştı, hedefi üç gün boyunca izlemişti, hedef hep aynı saatte, hep aynı fahişeyi çağırtıyordu. Günahkar eğlenerek fahişenin taklit yapışını seyretmişti üç gün boyunca. Fahişe arkasında tatmin olmuş bir adam bırakıp parasını alıyor, ve binayı terkediyordu. Adam birkaç saat küvette boş boş oturup anılarını tazeliyordu, ardından da, Günahkar'ın sevgilisi mi yoksa metresi mi olduğunu anlayamadığı bir kadını çağırıyor, onunla da işini görüp onunla küvette birkaç saat oyalanıyordu. Geceye yakın kadın gidiyor, ve adam gün boyunca ilk defa Günahkar'ın menziline tek başına giriyordu. Günahkar, bu rutinin her gün uygulandığından emin olduktan sonra saldırıya geçmişti, fakat maalesef adam Günahkar'ın saldırıya geçtiği gün üçüncü bir kadını çağırmıştı. Sevgilisi olan kadın da erken gelince hedef, üçüncü kadını dolaba saklamış, sevgilisiyle işini bitirdikten sonra normalde Günahkar'ın menziline girdiği saatlerde üçüncü kadınla sevişmeye başlamıştı. Günahkar'ın süresi azalıyordu ve yapması gerekeni yapmak zorundaydı, o da saldırdı. Günahkar olanları hayal meyal hatırlıyordu, fakat kesin olarak hatırladığı tek şey duvardaki saatin yelkovanını kopardığı, ve onu çıplak adamın kuyruk sokumundan içeri soktuğu idi. Adamın acıyla kıvranırken çıkardığı ses bütün komşuları uyandırmıştı, fakat Günahkar'ın istediği buydu ; kaos. Günahkar çığlık atan kadının ağzını tıkayıp çabucak koltuğa bağlamış, ve az önce ölmüş olan adamı üzerine atmıştı. Saati kadının kol mesafesine yaklaştırmış, ve olay mahalin terketmek için balkona doğru yönelmişti. Fakat tam çıkacakken, açıkça kendini idealist sanan ve G.A.K.'ın olay mahaline toplu gitme politikasını az önce yıkmış bir polis tarafından durdurulmuştu. Günahkar hemen sülalenin atalarının küllerinin olduğu şifonyerin bacağını hedef almış, ardından da küllerden birşey göremez hale gelmiş adamın kollarını kesmiş ve kalbine bir el ateş etmişti. Günahkar, adamı ölmüş sandığından, yanındaki Koruma aynen bu hikayeyi anlatınca şaşkınlıktan küçük dilini yutacak hale gelmişti. Adam bunları anlatırken, karşındakinin kim olduğunu bilirmiş gibi anlatıyordu, Günahkar da anlamıştı, Kukla onu tanımıştı, aksi düşünülemezdi zaten. Hatta o kadar ki, Kukla nasıl olduğunu merak edermiş havası altında o küllerin nasıl Günahkar'ı etkilemediğini sormuştu Günahkar'a. Günahkar kayıtsızca, aynı oyunu oynarak, ihtimal havası vermiş, ve gerçeği açıklamadan birkaç olanak sunmuştu.
Gerçek ise daha değişikti. Günahkar yıllardır unutulmuş bir ırkın ferdiydi. Bu ırkın ismi Tigil'di. Tam 3000 yıl önce insan ırkı teknolojik olarak ilerlemiş, ve kendini büyüten gezegenin kaynaklarını tüketmişti. Yeni gezegen arayışına geçen insanlar, havada asılı duran bir gezegen keşfetmişlerdi, gezegenin çekirdeği, gezegenin alt noktasındaydı. Gezgen bir elmas şeklindeydi ve tam ortasındaki S şekildeki yol dışında her yanı kayalık ve büyük ağaçlarla doluydu. Burada birkaç yüzyıl yaşayan insanlar değişik adetler geliştirmişlerdi. Değişik isimler... Fakat bir gün gezegenin dibinde yaşayan iki sürüngen ırk başkaldırmış, ve onlar da diğer gezegenlere kaçmak zorunda kalmışlardı. Diğer gezegenlerde birkaç ay kalmış, Staperw'e bir ekip yollamışlardı, o ekipten dört ayrı ırk olarak dönmüşlerdi, kaçan doktor, Vampir'lerin yaratıcısıydı, grubun rahibi Ealf Dhot, Dhot insanlarının öncüsüydü, aşırı dindarlardı bunlar, Omnix Staperw, Staperw insanlarının öncüsüydü, özgürlüğüne düşkündü bunlar, ve N'tigiyac Tigil, Tigil insanlarının öncüsüydü, savaşçıydı ve zekiydi bunlar. Yıllarca bütün ırklar başka gezegenlere ayrılarak yaşamışlardı. Zaman içinde Tigil Staperw'i ve birkaç gezegeni daha ele geçirmiş, ardından Staperw özgürlüğünü geri almış, ve sistemsiz yaşantısına geri dönmeyi başarmıştı. Fakat en kötüsü bin yıl sonra gelmişti. Bir karadelik, uzayda gezinen bir karadelik, onların evrenine doğru yaklaşıyordu. Hemen bir karar almaları gerekiyordu, ve acilen aldılar. 20 yaşın altındaki bütün kadın ve çocuklar, 15 yaşın altındaki bütün erkekler gemilere toplandılar. Fakat bir sorun oluşmuştu, tarih unutulacaktı. Bunun üzerine dört insan ırkı ve iki sürüngen ırktan toplanan onüç kişilik bir tarih konseyi belirlendi. Bu konsey ve seçilenler gemilere toplaştılar, ve geldikleri yere, yani kaynaklarını tükettikleri gezegene döndüler. Fakat kaynaklar çok azdı, gezegen tekrar canlanmaya fırsat bulamamıştı henüz. Bunun üzerine insanlar sınıflara ayrıldı, fakat isyan ettiler, çünkü Staperw'in sistemsiz yaşantısı buna izin vermiyordu. Bunun üzerine çok radikal bir karar aldı konsey.
Bir gecede, bütün Staperw tarihini yaktılar. Bir gecede, zamanın çetelesini tutmayı yasakladılar. Bir gecede, binlerce köle yarattılar. İnsanlar artık daha verimli çalışıyordu.
Günahkar, bunların bilincindeydi, doğduğu günden beri, büyük dedesinin vasiyetini yerine getirmeye çalışıyordu.
"Zamanı geri getirin" demişti büyük dedesi ölürken, "Zamanı geri getirin." Büyük dedesi bütün Tigil'liler gibi 250 yıl yaşamıştı, ve Işık Savaşlarını görmüştü. Ve arkadaşlarına Acju Kumandan'ı tanıttığı için idama götürülürken sadece bunu söylüyordu "Zamanı geri getirin."
Ve Günahkar, buna uğraşıyordu. Simsiyah derisinin üzerindeki, simsiyah ve kayıtsız gözleri, dünyaya baktığında bunları görüyordu. Zamana ihtiyacı olan bir dünya. Tarihe ihtiyacı olan bir dünya. Efsanelere ihtiyacı olan bir dünya.
Ona ihtiyacı olan bir dünya.
***
İki aydır yürüyorlardı, doğru düzgün tek kelime bile konuşmamışlardı yine de. Günahkar denen adam Kukla'nın önünden yürüyordu, ve Kukla her zerresiyle biliyordu ki, yarasının yaratıcısı oydu. Günahkar eliyle dur işareti yaptığında Kukla kafasından o anı geçiriyordu, acısını, hastaneye kaldırılışını. Birden durdu ve etrafına bakındı, hiçbirşey göremiyordu. Günahkar usulca "Teg pu Södo. M'i eehr ot illk uyo." dedi. Birden, yerden hiç ummadık birşey belirdi, önlerindeki kumlardan bir bina yükselmeye başladı hızla. Kum fırtınaları oluşturarak yükselen binanın tamamı ortaya çıkmasıyla beraber içerisinden adamlar fırladı. Sessizce bekleyen yüzleri kum rengi puşilerle bağlı adamlar. Arkalarından yavaşça eli silahlı bir adam yürümeye başlayınca hepsi iki adet tek sıra haline geçip adamın yan taraflarına dizildiler. Adam görünüşe bakılırsa gerçekten yüksek rütbeliydi. Puşisi kıpkırmızıydı ve sakalları alttan puşinin kırmızısını aratmıyordu. Günahkar'a dönüp "Woh erad uyo oemc eehr? Ew vedas uyor elif uyo detwrhec csum!" diye bağırdı. Günahkar sakin bir ses tonuyla "M'i eehr ot illk uyo." dedi. "Rosry." Kırmızı puşili adam sinirlendi ve Türkçe ile "Biz beşyüz kişiyiz! Sen ise tek başınasın!" diye bağırdı, Kukla kendisini niye hesaba katmadığını merak etti, fakat bunu sormaya veya belirtmeye fırsat bulamadı, çünkü bu lafın üzerine Günahkar bıçağını çıkardı ve adamlardan birinin kafasına fırlattı. Çıldırtıcı sakinlikteki ses tonundan zerre birşey kaybetmeyerek kırmızı puşili adama döndü ve "Hayır, dörtyüz doksan dokuz kişisiniz, ve ben hepinize bedelim" dedi. Bu lafın üzerine kırmızı puşili adam doğru koştu, adam katanasını çekemeden o yerden kum alıp onun suratına fırlattı. Bir an için katanasının hakimiyetini kaybeden adam ellerini gözlerine götürdü, Günahkar bundan fırsat bilip katanayı yerden alıp adamın göğsüne sapladı. Müthiş bir el çabukluğuyla adamın belindeki bombayı alıp, yanda az önce tek sırayı bozmuş üstüne saldırmaya hazırlanan adamların üstüne fırlattı, iki saniyelik bomba hemen patlayıp Günahkar ile cesedi öteki tarafa savurdu, onun öteki taraftaki adamların içerisine düştüğünü gören Kukla silahını çekmeye yeltendi fakat sonra içindeki intikam ateşinden midir bilinmez vazgeçti ve olayları seyretmeye koyuldu. Günahkarın üstüne çullanan adamlar kılıçlarını çekmişlerdi, ve Kukla Günahkar'ın bundan kurtulamayacağına emindi, birkaç saniye intikam duygusuyla tatmin oldu, fakat hemen ardından gördükleriyle şoke oldu, adamların hepsi cayır cayır yanıyordu. Günahkar kırmızılının cebinden yürüttüğü alev pistolünü ateşlemişti, ve birbirinin aynı kumaşı giymiş olan adamların hepsi yanmıştı. Günahkar ise, Kukla'nın anlayamadığı bir şekilde, ateşin içinde öyle duruyordu. Üzerindeki cüppe yanmıştı, fakat o öylece duruyordu. Etrafında kafaları yanmış cesetleri görmüyor, öyle duruyordu. Sanki birşey düşünüyor gibiydi, ardından kafasını suratında rahatlamış bir ifadeyle kaldırdı, ve ilk defa Kukla, Günahkar'da bir duygu kırıntısı hissetti, rahatlamıştı. Kukla bu ifadeyi görünce Günahkar'ın bir süre paniklediğine kanaat getirdi, fakat bunun uzun olmadığına emin oldu, Günahkar hemen, surat ifadesini tekrar aynı kayıtsızlığa çevirmiş, ve binaya bomba yerleştirmeye başlamıştı bile. İşi bitince Kukla'ya döndü ve hiçbirşey söylemeden yürümesini işaret etti. Kukla görevi gereği onu takip ederken aklında o binanın nasıl olacak da bir bombayla patlayabileceği sorusu vardı.
Bir saniye sonra, bomba patladı.
Gerçek ise daha değişikti. Günahkar yıllardır unutulmuş bir ırkın ferdiydi. Bu ırkın ismi Tigil'di. Tam 3000 yıl önce insan ırkı teknolojik olarak ilerlemiş, ve kendini büyüten gezegenin kaynaklarını tüketmişti. Yeni gezegen arayışına geçen insanlar, havada asılı duran bir gezegen keşfetmişlerdi, gezegenin çekirdeği, gezegenin alt noktasındaydı. Gezgen bir elmas şeklindeydi ve tam ortasındaki S şekildeki yol dışında her yanı kayalık ve büyük ağaçlarla doluydu. Burada birkaç yüzyıl yaşayan insanlar değişik adetler geliştirmişlerdi. Değişik isimler... Fakat bir gün gezegenin dibinde yaşayan iki sürüngen ırk başkaldırmış, ve onlar da diğer gezegenlere kaçmak zorunda kalmışlardı. Diğer gezegenlerde birkaç ay kalmış, Staperw'e bir ekip yollamışlardı, o ekipten dört ayrı ırk olarak dönmüşlerdi, kaçan doktor, Vampir'lerin yaratıcısıydı, grubun rahibi Ealf Dhot, Dhot insanlarının öncüsüydü, aşırı dindarlardı bunlar, Omnix Staperw, Staperw insanlarının öncüsüydü, özgürlüğüne düşkündü bunlar, ve N'tigiyac Tigil, Tigil insanlarının öncüsüydü, savaşçıydı ve zekiydi bunlar. Yıllarca bütün ırklar başka gezegenlere ayrılarak yaşamışlardı. Zaman içinde Tigil Staperw'i ve birkaç gezegeni daha ele geçirmiş, ardından Staperw özgürlüğünü geri almış, ve sistemsiz yaşantısına geri dönmeyi başarmıştı. Fakat en kötüsü bin yıl sonra gelmişti. Bir karadelik, uzayda gezinen bir karadelik, onların evrenine doğru yaklaşıyordu. Hemen bir karar almaları gerekiyordu, ve acilen aldılar. 20 yaşın altındaki bütün kadın ve çocuklar, 15 yaşın altındaki bütün erkekler gemilere toplandılar. Fakat bir sorun oluşmuştu, tarih unutulacaktı. Bunun üzerine dört insan ırkı ve iki sürüngen ırktan toplanan onüç kişilik bir tarih konseyi belirlendi. Bu konsey ve seçilenler gemilere toplaştılar, ve geldikleri yere, yani kaynaklarını tükettikleri gezegene döndüler. Fakat kaynaklar çok azdı, gezegen tekrar canlanmaya fırsat bulamamıştı henüz. Bunun üzerine insanlar sınıflara ayrıldı, fakat isyan ettiler, çünkü Staperw'in sistemsiz yaşantısı buna izin vermiyordu. Bunun üzerine çok radikal bir karar aldı konsey.
Bir gecede, bütün Staperw tarihini yaktılar. Bir gecede, zamanın çetelesini tutmayı yasakladılar. Bir gecede, binlerce köle yarattılar. İnsanlar artık daha verimli çalışıyordu.
Günahkar, bunların bilincindeydi, doğduğu günden beri, büyük dedesinin vasiyetini yerine getirmeye çalışıyordu.
"Zamanı geri getirin" demişti büyük dedesi ölürken, "Zamanı geri getirin." Büyük dedesi bütün Tigil'liler gibi 250 yıl yaşamıştı, ve Işık Savaşlarını görmüştü. Ve arkadaşlarına Acju Kumandan'ı tanıttığı için idama götürülürken sadece bunu söylüyordu "Zamanı geri getirin."
Ve Günahkar, buna uğraşıyordu. Simsiyah derisinin üzerindeki, simsiyah ve kayıtsız gözleri, dünyaya baktığında bunları görüyordu. Zamana ihtiyacı olan bir dünya. Tarihe ihtiyacı olan bir dünya. Efsanelere ihtiyacı olan bir dünya.
Ona ihtiyacı olan bir dünya.
***
İki aydır yürüyorlardı, doğru düzgün tek kelime bile konuşmamışlardı yine de. Günahkar denen adam Kukla'nın önünden yürüyordu, ve Kukla her zerresiyle biliyordu ki, yarasının yaratıcısı oydu. Günahkar eliyle dur işareti yaptığında Kukla kafasından o anı geçiriyordu, acısını, hastaneye kaldırılışını. Birden durdu ve etrafına bakındı, hiçbirşey göremiyordu. Günahkar usulca "Teg pu Södo. M'i eehr ot illk uyo." dedi. Birden, yerden hiç ummadık birşey belirdi, önlerindeki kumlardan bir bina yükselmeye başladı hızla. Kum fırtınaları oluşturarak yükselen binanın tamamı ortaya çıkmasıyla beraber içerisinden adamlar fırladı. Sessizce bekleyen yüzleri kum rengi puşilerle bağlı adamlar. Arkalarından yavaşça eli silahlı bir adam yürümeye başlayınca hepsi iki adet tek sıra haline geçip adamın yan taraflarına dizildiler. Adam görünüşe bakılırsa gerçekten yüksek rütbeliydi. Puşisi kıpkırmızıydı ve sakalları alttan puşinin kırmızısını aratmıyordu. Günahkar'a dönüp "Woh erad uyo oemc eehr? Ew vedas uyor elif uyo detwrhec csum!" diye bağırdı. Günahkar sakin bir ses tonuyla "M'i eehr ot illk uyo." dedi. "Rosry." Kırmızı puşili adam sinirlendi ve Türkçe ile "Biz beşyüz kişiyiz! Sen ise tek başınasın!" diye bağırdı, Kukla kendisini niye hesaba katmadığını merak etti, fakat bunu sormaya veya belirtmeye fırsat bulamadı, çünkü bu lafın üzerine Günahkar bıçağını çıkardı ve adamlardan birinin kafasına fırlattı. Çıldırtıcı sakinlikteki ses tonundan zerre birşey kaybetmeyerek kırmızı puşili adama döndü ve "Hayır, dörtyüz doksan dokuz kişisiniz, ve ben hepinize bedelim" dedi. Bu lafın üzerine kırmızı puşili adam doğru koştu, adam katanasını çekemeden o yerden kum alıp onun suratına fırlattı. Bir an için katanasının hakimiyetini kaybeden adam ellerini gözlerine götürdü, Günahkar bundan fırsat bilip katanayı yerden alıp adamın göğsüne sapladı. Müthiş bir el çabukluğuyla adamın belindeki bombayı alıp, yanda az önce tek sırayı bozmuş üstüne saldırmaya hazırlanan adamların üstüne fırlattı, iki saniyelik bomba hemen patlayıp Günahkar ile cesedi öteki tarafa savurdu, onun öteki taraftaki adamların içerisine düştüğünü gören Kukla silahını çekmeye yeltendi fakat sonra içindeki intikam ateşinden midir bilinmez vazgeçti ve olayları seyretmeye koyuldu. Günahkarın üstüne çullanan adamlar kılıçlarını çekmişlerdi, ve Kukla Günahkar'ın bundan kurtulamayacağına emindi, birkaç saniye intikam duygusuyla tatmin oldu, fakat hemen ardından gördükleriyle şoke oldu, adamların hepsi cayır cayır yanıyordu. Günahkar kırmızılının cebinden yürüttüğü alev pistolünü ateşlemişti, ve birbirinin aynı kumaşı giymiş olan adamların hepsi yanmıştı. Günahkar ise, Kukla'nın anlayamadığı bir şekilde, ateşin içinde öyle duruyordu. Üzerindeki cüppe yanmıştı, fakat o öylece duruyordu. Etrafında kafaları yanmış cesetleri görmüyor, öyle duruyordu. Sanki birşey düşünüyor gibiydi, ardından kafasını suratında rahatlamış bir ifadeyle kaldırdı, ve ilk defa Kukla, Günahkar'da bir duygu kırıntısı hissetti, rahatlamıştı. Kukla bu ifadeyi görünce Günahkar'ın bir süre paniklediğine kanaat getirdi, fakat bunun uzun olmadığına emin oldu, Günahkar hemen, surat ifadesini tekrar aynı kayıtsızlığa çevirmiş, ve binaya bomba yerleştirmeye başlamıştı bile. İşi bitince Kukla'ya döndü ve hiçbirşey söylemeden yürümesini işaret etti. Kukla görevi gereği onu takip ederken aklında o binanın nasıl olacak da bir bombayla patlayabileceği sorusu vardı.
Bir saniye sonra, bomba patladı.
Yorumlar