Sometimes I feel like...

Ve sonra karanlığa baktı uzun süre. Bir yarık beliriyordu. İlk başlarda emin değildi karanlıktan, ve ona ne kadar süreyle baktığından. Sanki ilk defa bakıyordu karanlığa, sanki daha önce zilyon kez bakmıştı. Sonra dedim ya, bu yarık geldi. Birileri onu oradan çıkarmak istiyordu! Hayır dedi kendi kendine, hayır! Kükremeye, bağırmaya ve onu çıkarmaya çalışanı korkutmaya çalışmaya başladı. İşe yaramıyordu. Çıkarmışlardı onu. Ah ışık! Kör ediyordu onun gözlerini! "Hayır, karanlığa geri dönmek istiyorum ben!" Fısıldadılar ona, karanlığa gitmek isteyip istemediğini sordular. "Evet" dedi heyecanla." O zaman şu yoldan yürü" dediler, "Sonunda karanlık var, güven bana" Başladı yürümeye. Her adımında güçlü hissediyordu kendini, her adımında daha da kuvvetli oluyordu. Işığı seviyordu artık. Ama aklında hep karanlık vardı, karanlığa duyulan o edebi istek. Kuvvetlendikçe bariyerleri kırıyordu. Yol kenarlarında olur ya hani. Seni yolda tutarlar. Onlara yaslanarak yürürsün. Onları artık hor görüyordu. İhtiyacım yok diye azarlıyordu onlar, artık eski güçsüz o olmadığını söylüyordu, büyük bir gaflet içerisinde olduğunu bilmeden. Fakat bu güçlü günleri, aslında en güçsüz günleriydi. Kırılgandı. Ve birşeyin daha farkına varmıştı, yan bir yol. Onunla paraleldi, aynı dönemeçleri geçmişti ama bir şekilde farklıydı. O yan yola girmek, biraz o yoldan yürümek ve o yolda yok olup tekrar varolmak inanılmaz bir zevk veriyordu ona. Bariyerlerini bu yüzden kırmamıştı ama, kırdığına şükretti. Artık o yan yola girmek için fırsat kolluyordu. Fakat kolay değildi, diğer yolun yürüyücüsü dikenler koyuyordu devamlı. Sonra, o yürüyücünün etrafında altın bir bariyer gördü, daire şeklindeydi. Yürüyücü artık bambaşka bir yoldan yürüyordu, ve bizimki ona erişemiyordu. Üzüldü, ama yürüyücü için sevindi bizimki. Devam etti. Artık yoldan yürümek için yola belli şeyler vermek gerekiyordu, kum mesela. Ama kumlar her ne kadar heryerde olsalarda, bir o kadar yoktular. Kendi kum bahçesine sahip olması gerekiyordu. Bir bariyer gördü, "Bizim yolumuzdan yürürseniz, kum vereceğiz size! Bahçenizi kurarsınız hem de!" Hoşuna gitti. Girdi o bariyerin içine. Yavaş yavaş mülk sahibi olmaya başladı. Önce daha hızlı yürüme opsiyonunu aldı kum vererek. Sonra içine girip dinleneceği, yan yolun diğer yürüyücüleriyle içeri girip yok olup sonra varolacakları bir gölge aldı. Yürüyüşü durmuyordu bu arada. Arada ayağına taş batıyordu, kafasına güneş geçiyordu, donuyordu ama yürüyordu. Ve...

Yolun sonunu hissetmeye başladı. Karanlığı. Yan yoldan bir yürüyücüyü buldu, ona bir bariyer geçirmeyi teklif etti. Kabul etti yürüyücü. Bir bariyerin içindeydi ikiside.

Hani fısıldayan adam vardı ya, bizimkine yolu göstermişti. İşte o fısıldayan oldu bir gün bizimki. Başka bizimkileri yola götürdü. Fakat...

Artık yolun sonunu görüyordu. Uçurum. Karanlık. Ebediyet. Bekledi uçurumun kenarlarının ona yaklaşmasını. Bariyerleriyle vedalaştı, arkasındaki yola baktı son kez. Gözünden bir damla yaş kumların tam ortasına düştü. Yolun safhalarını hatırladı. Ağladı. Ama fayda etmeyeceğini biliyordu. Gülümsemeye başladı sonra, karanlıktan gelmişti, ve karanlığa gidiyordu. Sonra, en sonunda, uzun olmayan bir bekleyişten sonra, uçurum geldi, ve o atladı...

Ve sonra karanlığa baktı uzun süre...

Yorumlar

Popüler Yayınlar