Hainin Vasiyeti, Bölüm Bir: Gece Beyazı

"Sen, padawan."

Büyük, koskocaman bir odada, karanlığın içinde diz çökmüş bir adam kafasını kaldırdı. Aniden açılan bir ışın kılıcı suratını aydınlattı, adam çok gençti. Gözlerinde sadece gençlerin sahip olabileceği bir pırıltıyla, sadece kılıcı tutan kolu aydınlanmış adamın suratının olması gereken yere bakıyordu. Orada kimin olması gerektiğini biliyordu, o yüzden gülümsedi. Orada ustası duruyordu. Onu çocukluktan beri yetiştiren ustası, Jedi Üstadı Kian. Tam ustasının ismini aklından geçirdiği an, baktığı karanlığın da ona gülümsediğini hissetti. Üstadı oradaydı, onun arkasında. Hep olduğu yerde.

"Sen, padawan." diye tekrarladı ustası. "Konseyin kararıyla ve Güç'ün iradesiyle, seni Jedi ilan ediyorum." ve hızlı bir hareketle kafasının ardından sarkan ufak örgüsünü kesti ışın kılıcıyla.

"Jedi!" diye bağırdı birden karanlığın içinde aydınlanan onlarca ışın kılıcının sahibi. Mükemmel bir çember oluşturmuşlardı. "Jedi!" diye bağırdılar bir defa daha. "Jedi Tal Oren!". Tal Oren, yerdeki örgülü saça ve ucundaki yanık ize baktı. "Jedi!" diye bağırdı o da. Ve ışın kılıcıyla yerdeki saçı bir defa daha ikiye ayırdı.

Tal Oren, artık bir Jedi Şövalyesiydi.

***

Az önce yaşadıklarının gerçekliğini tam olarak kavrayamamış bir şekilde yürüyordu Ossus'un ormanlarında Tal Oren. Nereye gittiğini tam olarak biliyor sayılmazdı, bildiği şey gittiği yerde onu kimin beklediğiydi. Güç onu yönlendiriyordu ve Tal'de kendini güce bırakmış, az önce yaşadığını kavramaya çalışıyordu tadını çıkararak. Birden Güç'ün onu sekiz bin yıl önce saldırıya uğramış olan tapınağa getirdiğini farketti. Durdu. Onu neden burada bekliyordu ki? Saklanmaları gerektiğini anlıyordu, ama neden burası olmalıydı?

Skywalker aile tarihi tapınaklarda öldürülmüş Jedi'larla doluydu, bir bakış açısına göre Anakin bile bir Jedi tapınağında ölmüştü, Darth Vader olmak için. Ama burası bakış açılarına göre değişen bir gerçeklik sunmuyordu Tal'e. Kol Skywalker burayı savunmak için ölmüştü, Cade Skywalker'ın kaderi hep bu yerle kesişmiş durmuştu ömrü boyunca. Buraya bakınca Tal hep onları görüyordu. Şanlı Skywalker'ları ve onların kara tarihlerini. Neden burayı seçmişti, neden burada beklemişti onu bekleyen?

Neden saklanmaları gerektiğini anlıyordu, her ne kadar Cade'in koyduğu konsey kuralları, Jedi'lar arası ilişkileri desteklese de, onlarınki hiçbir zaman etrafta bahsi edilecek tipte bir ilişki olmamıştı. Yavaşça merdivenlerden çıkarken riskleri bir daha geçiriyordu aklından, nelerin tehlikede olduğunu, az önce o karanlık odada yaşadığını... Bir an, ufacık ve çabuk geçen bir an dönüp gitmeyi düşündü, sadece neler olacağını merak ettiği için. Sonra kafasını kaldırıp onu gördü. Evet, diye düşündü. Evet, gitmiyordu. Hayatının anlamı, kalbinin hızlı atma sebebi, her şeyden vazgeçme ihtimaline değecek kişi orada duruyordu. Aşkı, seveceği tek insan.

Karşısındaki kişi zaten o karanlık odanın anlam taşımasının sebebiydi.

Karşısında ona gülümseyen kadın, ustası Kian'dı.

***

Dün gibi hatırlıyordu Tal, on iki yaşındaydı. Ömrünün son üç senesini Güç'ü bilinçsizce, hayatta kalmak için kullanarak geçirmişti, Corella gezegeninde bir öksüzdü, yapabileceğinin en iyisi buydu. Oradan geçen tüccarlar için getir götür işleri ve casusluk yapardı, hem Güç'ün hem de cüssesinin ufak oluşunun yardımıyla çok para kazanmıştı bu yönden. Bir gün o gelmişti, yanında üstadıyla beraber. On sekiz yaşındaydı. Çok güzeldi, Tal o görüntüyü hala hatırlıyordu. Çoğu zaman tekrarlanan bir sahneyi yaşıyordu, boğazına dayanmış bir lazer silahı vardı, silahı tutan bir de küfürbaz adam. Tal utanmasa gözlerini devirecekti, bunu daha önce çoğu kez yaşamıştı, biraz zaman verince bütün sinirli işverenler küfrederek uzaklaşıyordu. Biraz zaman verdi... işveren uzaklaşmamıştı.

Bu sefer fazla komisyon kestiğini düşündü, adam ona salak görünmüştü, normalden yüzde on fazla kesseydi ruhu duymazdı Tal'e göre. Getirdiği mal da değerliydi hani, bir ışın kılıcı kristali. Kesin daha fazla almalıyım diye inandırmıştı kendini. Gel gör ki adam salak olmasına salaktı ama silahı olan bir salaktı ve bu bir takım sorunlara yol açıyordu.

Tam o an, umutlarının bittiği ve hayata olan gardını düşürdüğü o an, Güç'le bağlanmıştı. Adamın silahını, ona dokunmadan fırlatmış ve adamı boğazından, Güç yardımıyla yakalayarak havaya kaldırmıştı. Zevk alıyordu... adamın her inleyişi bedeninde sinsi bir titremeye yol açıyordu, adamın acı çeken nefes borularından çıkan her bir yalvarış ağzının daha da incelmesine, gülümsemesinin daha da yayılmasına sebep oluyordu, adam ölecekti, bunu biliyordu ve bundan hoşnuttu. Birden Güç'le bağlantısının kesildiğini farketti, kafasını çevirdi ve onları gördü. Yaşlı, masmavi bir deriye sahip olan Rumondo Usta ve onun yanında çok absürd duran, bembeyaz tenli, sarışın, masmavi gözlü Kian. On iki yaşındaydı Tal, ve on iki yaşındaki her erkek çocuğun göreceği şekilde görmeliydi Kian'ı. Cüppesinde belli belirsiz yer açmış göğüslerine bakmalıydı, masmavi gözlerinin ima ettiği derinliğe değil. Kısa kesilmiş cüppesinden çıkan çıplak bacaklarının tahriğini hissetmeliydi, duruşundaki asaletten kaynaklanan bir hayranlık değil. Ama yine de hissediyordu işte ve belki de bu kadar güçlü iki duyguyu yaşamaktan, belki de sadece kaderin çıplak bacaklı tasvirini görmüş olmanın getirdiği ağırlıktan, orada o hisleri sıcak bir şekilde hissederek bayılmıştı.

Tekrar uyandığında Kian onunla ilgileniyordu, Gumondo ise sessiz bir şekilde ışın kılıcı kristaline bakmıştı. Önündeki çocuğun gözlerinin açıldığını gören Kian hemen ustasına haber vermişti.

"Çok etkileyici bir gösteriydi çocuk." dedi Gumondo. Hırıltılı bir sesi ve soğuk bir tonlaması vardı yaşlı Chiss'in. "Söyle bakayım, seni kim eğitti?"

"Kimse." dedi Tal, aklına daha iyi bir cevap gelmemişti. Gerçek buydu, ama yine de daha iyi bir cevap vermeyi dilediğini hatırlıyordu, verseydi Kian'ı etkileyeceğine emindi.

"Bunu yapmayı nereden öğrendin o zaman?"

Tal, ilerleyen gece boyunca onun Kian'ı düşünmesini engelleyecek tek cümleyi duymuştu işte, bunu yapmayı nereden öğrenmişti ki? Öğrenmiş miydi? Düşündükçe daha da garip geliyordu her şey, bu öğrenilecek bir şey miydi?

"Yani... yani se- pardon siz, bana bunun öğrenilecek bir şey olduğunu mu söylüyorsun- pardon söylüyorsunuz?"

Gumondo şaşırmıştı, çocuk belli ki bunu çok doğal sanıyordu. Eğer on iki bin sene önce bu sahne yaşansaydı, Gumondo çocukla uğraşmazdı bile, ama Jedi'lar üç defa soykırıma uğramışlardı ve artık her yaştan yeni öğrenciler alıyorlardı. Dönüp Kian'a baktı. Sonra tekrar kafasını, aynı onun gibi genç kıza bakmakta olan çocuğa çevirdi.

"Bu kız ve benim gibi Jedi olmalısın. Jedi'lar, senin yaptığın o şeyleri kontrol ederek yaparlar. Buna Güç'ü kontrol etmek denir. Güç ise her şeyin anahtarıdır. Eğer kabul edersen, bizimle gelip Ossus'ta eğitim görürsün, çocuk. O zaman bu pislikte yaşamak zorunda kalmazsın."

Nasıl kabul etmezdi ki? Gumondonun bu pislik dediği yer onun eviydi ve orada mutluydu. Fakat onu çeken, "bizimle gelip..." ile başlayan cümleydi. Bizimle... onlarla... Kian'la. Heyecanla kafasını sallamıştı. Gumondo gülümseyip çocuğun kafasını okşamıştı... ve Güç, kendini tam o an göstermişti.

Tek bir atış. Bir lazer atışı. Güç'ten dolayısıyla kendisini hedef alması gerektiğini hissedebiliyordu, o atışı yapanı da. Bugün öldürmediği adamdı, ölmesini Gumondo'nun engellediği... ve şimdi Gumondo'yu öldüren.

Tek bir atış. Bir Jedi Üstadının sırtında bir delik açıp onu öldürmek ve sonra intikam dolu bir çocuğun ellerinde ölmek için o pisliğin tek bir atış yapması yetmişti. Tal, sadece kolunu kaldırmıştı. Ama gözlerindeki ateş, o an o dans ediyor olsaydı bile herkesi korkutmaya yeterdi. Bu adam az önce ona kurtuluşunu teklif etmişti, geleceğini. Öldürmek üzere olduğu adam ise aşık olduğu kızı üzmüştü. Şu an ağlamakta olan ve kendisine yalvaran kızı. "Lütfen!" diye bağırıyordu "Öldürmek Jedi yolu değildir, lütfen!". "Ölmek Jedi yolu mudur peki?" diye kükredi Tal. "Hayır! Yapma, lütfen yapma! Lütfen! Yapma, TAL YAPMA!"

Durdu. İsmini söylemişti. Ne kadar da güzel söylemişti hem de... Tal demişti, sanki galaksinin durmak zorunda olduğu bir zaman diliminden haykırılmış bir kelimeymişçesine. Her şey durmuştu. Adam kaçıyordu, kristal parıldıyordu ama kız da, yerdeki ölü üstat da, Tal de durmuşlardı. Tal demişti kız. Kian. Ve Tal bir daha demesi için her şeyi verirdi.

Fakat demedi. Ağzından çıkan tek söz, ustasını gemiye taşımaları gerektiğine dair bir iki cümleden ibaretti. Taşıdılar, gemiyi çalıştırıp Ossus'a yola çıktılar fakat Kian bir daha asla Tal demedi.

Ossus'ta konsey toplanmışı, Gumondo en değerli üstatlardan olduğu için değil, Kian ve Tal'in kaderlerine karar vermek için. Tal'e bir şey söylenmemişti ama Tal, bir şekilde o kristalin de önemli olduğunu hissediyordu, sanki her şeyin sebebi oydu. Kian yolculuğa çıkmadan evvel kristali ona vermişti, o da cebinde saklıyordu. Konseyin onunla ilgili işi bitince Jedi Üstatlarından birinden ona bakmak için izin istemişti, o da kristali Işın Kılıcı odasına götüreceğini ve ona sadece orada bakabileceğini söylemişti. Tal heyecanla kafasını sallamıştı, sonra da Jedi onu oraya götürüp yalnız bırakmıştı.

Konsey, çok uzun bir zaman sonra dağıldığında, Tal'e Odayı gösteren Jedi, tekrar onu bulmak için oraya gitmişti. Bulduğunda, konseyden çıkan kararın değişmesi gerektiğine tüm kalbiyle inanır hale gelmişti.

Konsey, çocuğun eğitilmemesi gerektiğine karar vermişti. Fakat eğitilmemesi tavsiye edilen çocuk, karşısında, bakmak için istediği kristalden yapılmış bir ışın kılıcıyla duruyordu. Bembeyaz bir kılıç.

Tal, niye böyle büyük yaygara koptuğunu anlayamamıştı tabii ki, fakat Konsey biliyordu. O kristal kadar Güç'le bir başka bir kristal görmemişlerdi o güne dek, kristal sanki büyük bir karanlığın ortasında parlayan cesur bir güneş gibiydi, mağrurdu ve güçlüydü. Cesurdu ve yılmazdı, fakat yapılan deneylerde bir ışın kılıcı için uygun olacak şekilde yontulamamıştı bir türlü. Üstatlar olmayacağına karar vermişlerdi, bu kristalin tam etkisi asla görülemeyecekti.

Ve yine de 12 yaşındaki bir çocuğun baktığı kılıç, aksini söyleyebilirdi.

Konsey tekrar toplanmıştı. Bu sefer çocuğun eğitilip eğitilmemesi değildi tartışılan, onu kimin eğiteceği sorusuydu. Çocuk güçlüydü, bunu biliyorlardı, fakat kristali şekillendirebilmesi aynı zamanda umut da veriyordu, bu önceden çocukta görmedikleri bir şeydi. Çocuk ışığın güçlü bir takipçisi olabilirdi, ama dizginlenmesi gerekiyordu. Kian'ı çağırdılar ve ondan her şeyi tekrarlamasını istediler. Sözleri bittiğinde, bütün konsey üyeleri cevabı apaçık görüyorlardı. Eğer o çocuk eğitilecektiyse, bunu sadece Kian yapabilirdi. Onu durdurabilen, her iki seferde de Kian ve onun varlığı olmuştu, hangi sebepten olursa olsun.

Ve böylece başladı Kian ve Tal'in birlikteliği.

On sene geçmişti. Kian şimdi yirmi sekiz, Tal ise yirmi üç yaşındaydı. Ossus'un en yüksek tapınağının en üstünde, çırılçıplak beraber yatıyorlardı, birbirlerine sarılmış bir biçimde. On sene geçmişti birbirlerini ilk gördükleri günden beri. İlişkilerinin aşka dönüşmesi sekiz, ilk gizli buluşmaları yedi sene önceydi.

Fakat bu on sene içerisinde Kian Tal'e hiç ismiyle hitap etmemişti.

***

"Çok mutluyum Ki." dedi Tal yavaşça koynundaki kadını öperek. "Daha mutlu olamazdım.". Kadın huzursuzdu, bunu Tal her yerinde hissediyordu. "Ne var Kian? Bir sorunun var." dedi. Cevap istemiyordu, bir sorun olduğunu her zerresiyle hissediyordu.

Kian ayağa kalktı. Çırılçıplak vücudu Ossus ayında parıldıyordu. Tal ona hayran olmadan duramadı, göğüslerinin beline inişi, kalçalarının müthiş silüetiyle kadın iç gıcıklayıcıydı. Fakat Güç'te bir dalgalanma hissediyordu, karşısındaki çıplak kadından gelen.

"Sana bir şey söylemem gerek" dedi Kian. "Sana bir görev vermem söylendi. Ve bunu burada yapmak zorundayım." Tal'in kafası karışmıştı, görev verilecekse ana konsey binasında verilirdi, illa önceden sevişmeleri mi gerekiyordu?

"Ni-" diye başladı söze Tal "Lütfen" diye kesti onu Kian. "Bitirmeme izin ver. İlk yalnız görevin olacak bu. O yüzden iyi dinle beni, nolur." Tal yavaşça kafasını sallayarak dinledi, niye yalnız çıkıyordu ki bu göreve? Niye Kian'la gidemiyordu?

"Bir adam var...eski bir Jedi. Ben Akademiye yeni girdiğimde o çok ünlü bir şövalyeydi, çok da yaşlı değildi üstelik. Çok kudretli olduğu söylenirdi, fakat bir gün galaksiyi toptan terketti." dedi Kian, sözünü kesmeye hazırlanan sevgilisini susturan bir bakış atarak. "Evet, galaksiyi. Kimse bir daha ondan haber alamadı. Senin onu bulman gerekiyor, konsey böyle istedi."

"Niye ben?"

"Bilmiyorum, bunu istemiyorum" dedi Kian, endişelenmiş gözüküyordu. Üzgün ve korkmuş bakışlarından Tal onun da nedenden bihaber olduğu sonucunu çıkardı.

"Ama yapmam gerek öyle mi? O zaman yaparım Kian. Senin ağzından çıkan her emri... " dedi yavaşça, kadına yaklaşarak "...ricayı..." şimdi onun o dolgun dudaklarının nefes alırken yaptığı dalgalanmayı görebiliyordu "...kısacası her şeyi..." kolları dolgun kalçalarını zarif bir şekilde sarıyordu "...yerine getiririm. Gideceğim." dedi. Ve dudakları Ossus'un parlak ayının önünde birleşti.

Yorumlar

Popüler Yayınlar