Hainin Vasiyeti, bölüm iki: Parçalar
"Gitti mi?"
Kian aniden döndü. Yalnız olduğunu sanıyordu, fakat şaşırdığı bu değildi. Şaşırdığı şey, birinin geldiğini hissedememiş olmasıydı. Cüppesinin kenarıyla gözündeki yaşları sildi. Karşısındaki adama baktı. Uzun cüppesinin içinde tüm haşmetiyle duran kişi Jedi Konseyinin Lideri Mena'ydı. Esmer derisi ve kalın silüetiyle korkutucuydu, ama suratında insanı sakinleştiren bir ifade vardı.
"Evet. Onu... onu..." demeye çalıştı Kian. Ne zaman yaptığı aklına gelse, onu telaffuz edecek gibi olsa ağlamak istiyordu, sonsuza dek, yıldızlar sönene ya da o dönene dek ağlamak. Onu seviyordu. Her şeyden çok.
"Bağlanmamalıydın."
"Biliyorum... Ben..."
Mena sinirli değildi. Sesinde uyarıcı ya da nasihat verici bir ton yoktu. Sanki apaçık belli bir şeye dikkat çekiyor gibiydi.
"Güçsüzlük ettin." dedi, aynı sükünetle. "Şu an onunla geçirdiğin her mutlu saniyenin bedelini ödüyorsun. Güç böyle işler."
Kian kafasını kaldırdı. Hissettiği duygu seli birden yön değiştirmişti, öfkeliydi, karşısındaki adama bağırmak istiyordu, onu kırmak, parçalamak, bundan zevk almak. Bu kadar zaman içinde saklı olan her şeyi bağırmaya hak kazanmış olduğunu hissederek tatmin olmak. Onun yerine sadece "Ama" dedi, "onu, bulsun diye gönderdiğimiz kişi? O da Güç'ün kurbanı olmuş muydu böyle? Güç ona da böyle işliyor muydu?"
Mena kaşlarını çattı sakince. "Gerçekten Güç'ün kurbanı mısın? Güç'ün ikinizi bir araya getirdiğini düşünmeden söyleyebilir misin bunu gerçekten?"
"Hayır Kian, sen bundan daha fazlasını biliyorsun. Anlık duygularına yeniliyorsun, hakkın olduğunu düşünerek. Ama hayır. Hakkın yok. Sana verilen senden geri alındı ve bunda doğal olmayan hiçbir şey yok."
Ona verilen, ondan geri alınmıştı ve bunda doğal olmayan hiçbir şey yoktu.
Kian, Tal'in bulması gereken kişiyi düşünüp hıçkırdı.
Onda doğal olmayan pek çok şey vardı.
***
Konsey toplantısı - Tal'in Şövalyelik Seremonisinden iki gün önce
"Hayır! Bu kabul edilemez!" diye çıkıştı Devaronia'lı Jedi Üstadı. "Çocuğun başını niye yakacakmışız? O Düzen'in en parlak öğrencisi!"
"Ustasıyla işi pişirirken parladığına eminim Makal. Ama çocuğu kurbanlık seçmiyoruz. Bir anlamda, onu Güç'ün seçtiği savunulabilinir." diye cevap verdi ona Mandaloryalı Fenbi.
"Konumuz onların hayatı değil." dedi sakince Mena.
"Tabii ki hayır, onların ölümü değil mi Mena? Yaptığımız şey bu, onların ölümünü tartışmak!" diye çıkıştı Makal. "Hem Güç onu seçti de ne demek oluyormuş? Güç öldürülecek Jedi aramaz!"
"Krax'qan kristalinin kime cevap verdiğini hatırlamanı tavsiye ederim. Fenbi haksız değil." dedi yaşlı Jedi Portka. "Güç o çocuğu yönlendiriyor, bunu hissediyorum."
"Hepimiz hissediyoruz" dedi Mena, bakışlarında tartışmanın fazlaca uzadığını düşünen bir hava vardı. "O yüzden kararı o yönde vereceğim. Gelen tehlikenin haberini aldık ve onu hissettik. Eğer duyduklarımız doğruysa, bir kişi bize yardımcı olabilir sadece."
"İyi de" diye söze girdi Makal "Neden çocuk?"
Mena konuşmadı. Sadece Makal'ın suratına sakince baktı.
"Biliyorsun, Üstat Makal. En az bizim kadar." dedi sakince.
Makal, bir şey söylemeye niyetlendi, fakat sonra söylememeye karar vermiş olacak ki sustu. Düşündüğü belli oluyordu, Mena'nın söylediği şeyi anlamış gibiydi.
"Kian'ı çağırın. Onunla Ossus tapınağında buluşsun." dedi Mena.
"Neden tapınak, üstat Mena?" diye sordu Fenbi.
"Tal'in oradan... alması gereken şeyler olacak. Kian'ı çağırın lütfen."
***
Tal, dar bir sokakta hızlıca yürümeye çalışıyordu. Sokak kalabalık ve bunaltıcıydı, etrafında konuşan ve bağıran yüzlerce yaratık vardı, dayanamıyordu, bağıracak gibi hissediyordu kendini. Sanki dapdar bir borunun içinde bir yere doğru akıyordu, neresi bilmiyordu, görmüyordu, işitmiyordu. Sadece akışın yönüne gidiyordu, yaratıkların olmadığı bir yer olduğunu umut ederek.
Etrafındaki yaratıkları Jedi arşivlerinde hiç görmemişti, yapış yapışlardı. Üzerlerine kıyafet giymiyorlardı, kumaşın yararlarından bihaber gözükmekteydiler. Yaratıkların isimlerini bilmiyordu, gezegenlerinin isimlerini bilmiyordu, gezegenin nerede olduğunu da bilmiyordu. Kian'ın söylediği koordinatlara, Güç'ün yardımıyla ulaşmıştı, tek bildiği şey buydu. Bir de, bir adamı bulması gerekiyordu. Önce zor olacağını düşünmüştü, Kian'ın ona belirleyici bir özellik vermediği kokpite girdiğinde aklına gelmişti. Şimdi etrafına bakıp, bodur, toparlak ve yapış yapış yaratıkları görünce, bir insanı gördüğünde karıştırma imkanının olmadığını anlıyordu.
Adam hakkında bildiği tek şey eski bir Jedi Üstadı olduğu, yaptığı bir takım deneyler yüzünden Düzen'den atıldığı ve bu gezegene geldiğiydi. Kırsal bir alanda olması gerekiyordu, yeri hakkında ona söylenen tek şey buydu. Kırsal bir alanı nerede bulacaktı ki?
"Hey!" diye bağırdı en sonunda çaresizce "Biri iletişebiliyor mu burada?"
Niye böyle dediğini bilmiyordu, yaratıkların duyup duyamadığını da (kulakları görünmüyordu). Sadece bağırmak zorunda olduğunu hissetmişti. Tam umudu kesip koyverecekken, arkasından yapış yapış olmayan bir elin onu tuttuğunu hissetti. Güç'e ulaştı, fakat arkasındaki adamın kimliğini tespit edemiyordu. Adam onu hızla çekiyordu, sonra birden durdu. "Mm." diye sıkıldığını belirten bir ses çıkardı, sonra Tal'in tek hatırladığı şey burnuna gelen çim kokuları eşliğinde bayılmasıydı.
***
"Sakin ol. Yer değiştirme herkeste aynı etkileri yaratmaybiliyor."
Tal az önce tanımadığı bir yerde uyanmanın paniğiyle ayağa fırlamıştı ve ona bakan bir adam ona şimdi bunu demişti. Adamın uzun saçları asalet içerisinde kafasının arkasında toplanmıştı. Sakalları saçlarından da uzundu, buna rağmen adam yaşlı göstermiyordu. Bakışlarından zeka fışkırıyordu adeta, masmavi gözleri, beyaz derisinin ve siyah saçlarının üstünde parıldıyordu. Tal kendini adamın ne olduğunu, kim olduğunu ve nasıl onu birden buraya taşıdığını merak ederken buldu. Adam onun gözlerine kenetlenmişti, arada merakla gözlerini kırpıştıyordu.
"Sen... kimsin?" diye sordu Tal, şaşkınlık içerisinde.
"Gerçekten mi?" diye cevap verdi adam. Hayran gözüküyordu.
"Ne?" dedi Tal, ne demek istediğini anlamamıştı.
"Gerçekten ustanla yattın mı?"
Tal sorunun cesareti ve garipliği yüzünden önce bir afalladı, nereden biliyordu ki? Nasıl bilebilirdi ki? Nasıl bir oyunun içine düşmüştü böyle?
"Zihnimi mi okuyorsun?"
"Birinin sana söylediği bir şeyin doğruluk oranın yüzde yüz olduğundan yüzde yüz emin olmana rağmen sadece garip görünmemek için teyit ettirmen ilgi çekici. Daha da ilgi çekici olan, bana insanların ne kadar asalak olduğunu efektif bir şekilde hatırlatmış olman. Ama en ilgi çekici olan ne biliyor musun aslında? Varlığını kimsenin bilmediği bir gezegene inip, kulakları olmayan canlıların ortasında alabildiğince kendi dilini konuşan birini aradığını bağırman, sonra da bulduğunda şaşırıp bulmayı dilemiş olman."
Tal öylece durdu. Aklına cevap gelmiyordu, söyleyecek bir şey bulamıyordu. Bu başına hiç gelmemişti, sanki konuşmasını engelleyen bir şeyler vardı.
"Ben... birini arıyordum."
Adam gülümsedi. Kaşlarını kaldırıp Tal'in gözlerinin içine baktı.
"Eh...birini buldun derim ben."
Kian aniden döndü. Yalnız olduğunu sanıyordu, fakat şaşırdığı bu değildi. Şaşırdığı şey, birinin geldiğini hissedememiş olmasıydı. Cüppesinin kenarıyla gözündeki yaşları sildi. Karşısındaki adama baktı. Uzun cüppesinin içinde tüm haşmetiyle duran kişi Jedi Konseyinin Lideri Mena'ydı. Esmer derisi ve kalın silüetiyle korkutucuydu, ama suratında insanı sakinleştiren bir ifade vardı.
"Evet. Onu... onu..." demeye çalıştı Kian. Ne zaman yaptığı aklına gelse, onu telaffuz edecek gibi olsa ağlamak istiyordu, sonsuza dek, yıldızlar sönene ya da o dönene dek ağlamak. Onu seviyordu. Her şeyden çok.
"Bağlanmamalıydın."
"Biliyorum... Ben..."
Mena sinirli değildi. Sesinde uyarıcı ya da nasihat verici bir ton yoktu. Sanki apaçık belli bir şeye dikkat çekiyor gibiydi.
"Güçsüzlük ettin." dedi, aynı sükünetle. "Şu an onunla geçirdiğin her mutlu saniyenin bedelini ödüyorsun. Güç böyle işler."
Kian kafasını kaldırdı. Hissettiği duygu seli birden yön değiştirmişti, öfkeliydi, karşısındaki adama bağırmak istiyordu, onu kırmak, parçalamak, bundan zevk almak. Bu kadar zaman içinde saklı olan her şeyi bağırmaya hak kazanmış olduğunu hissederek tatmin olmak. Onun yerine sadece "Ama" dedi, "onu, bulsun diye gönderdiğimiz kişi? O da Güç'ün kurbanı olmuş muydu böyle? Güç ona da böyle işliyor muydu?"
Mena kaşlarını çattı sakince. "Gerçekten Güç'ün kurbanı mısın? Güç'ün ikinizi bir araya getirdiğini düşünmeden söyleyebilir misin bunu gerçekten?"
"Hayır Kian, sen bundan daha fazlasını biliyorsun. Anlık duygularına yeniliyorsun, hakkın olduğunu düşünerek. Ama hayır. Hakkın yok. Sana verilen senden geri alındı ve bunda doğal olmayan hiçbir şey yok."
Ona verilen, ondan geri alınmıştı ve bunda doğal olmayan hiçbir şey yoktu.
Kian, Tal'in bulması gereken kişiyi düşünüp hıçkırdı.
Onda doğal olmayan pek çok şey vardı.
***
Konsey toplantısı - Tal'in Şövalyelik Seremonisinden iki gün önce
"Hayır! Bu kabul edilemez!" diye çıkıştı Devaronia'lı Jedi Üstadı. "Çocuğun başını niye yakacakmışız? O Düzen'in en parlak öğrencisi!"
"Ustasıyla işi pişirirken parladığına eminim Makal. Ama çocuğu kurbanlık seçmiyoruz. Bir anlamda, onu Güç'ün seçtiği savunulabilinir." diye cevap verdi ona Mandaloryalı Fenbi.
"Konumuz onların hayatı değil." dedi sakince Mena.
"Tabii ki hayır, onların ölümü değil mi Mena? Yaptığımız şey bu, onların ölümünü tartışmak!" diye çıkıştı Makal. "Hem Güç onu seçti de ne demek oluyormuş? Güç öldürülecek Jedi aramaz!"
"Krax'qan kristalinin kime cevap verdiğini hatırlamanı tavsiye ederim. Fenbi haksız değil." dedi yaşlı Jedi Portka. "Güç o çocuğu yönlendiriyor, bunu hissediyorum."
"Hepimiz hissediyoruz" dedi Mena, bakışlarında tartışmanın fazlaca uzadığını düşünen bir hava vardı. "O yüzden kararı o yönde vereceğim. Gelen tehlikenin haberini aldık ve onu hissettik. Eğer duyduklarımız doğruysa, bir kişi bize yardımcı olabilir sadece."
"İyi de" diye söze girdi Makal "Neden çocuk?"
Mena konuşmadı. Sadece Makal'ın suratına sakince baktı.
"Biliyorsun, Üstat Makal. En az bizim kadar." dedi sakince.
Makal, bir şey söylemeye niyetlendi, fakat sonra söylememeye karar vermiş olacak ki sustu. Düşündüğü belli oluyordu, Mena'nın söylediği şeyi anlamış gibiydi.
"Kian'ı çağırın. Onunla Ossus tapınağında buluşsun." dedi Mena.
"Neden tapınak, üstat Mena?" diye sordu Fenbi.
"Tal'in oradan... alması gereken şeyler olacak. Kian'ı çağırın lütfen."
***
Tal, dar bir sokakta hızlıca yürümeye çalışıyordu. Sokak kalabalık ve bunaltıcıydı, etrafında konuşan ve bağıran yüzlerce yaratık vardı, dayanamıyordu, bağıracak gibi hissediyordu kendini. Sanki dapdar bir borunun içinde bir yere doğru akıyordu, neresi bilmiyordu, görmüyordu, işitmiyordu. Sadece akışın yönüne gidiyordu, yaratıkların olmadığı bir yer olduğunu umut ederek.
Etrafındaki yaratıkları Jedi arşivlerinde hiç görmemişti, yapış yapışlardı. Üzerlerine kıyafet giymiyorlardı, kumaşın yararlarından bihaber gözükmekteydiler. Yaratıkların isimlerini bilmiyordu, gezegenlerinin isimlerini bilmiyordu, gezegenin nerede olduğunu da bilmiyordu. Kian'ın söylediği koordinatlara, Güç'ün yardımıyla ulaşmıştı, tek bildiği şey buydu. Bir de, bir adamı bulması gerekiyordu. Önce zor olacağını düşünmüştü, Kian'ın ona belirleyici bir özellik vermediği kokpite girdiğinde aklına gelmişti. Şimdi etrafına bakıp, bodur, toparlak ve yapış yapış yaratıkları görünce, bir insanı gördüğünde karıştırma imkanının olmadığını anlıyordu.
Adam hakkında bildiği tek şey eski bir Jedi Üstadı olduğu, yaptığı bir takım deneyler yüzünden Düzen'den atıldığı ve bu gezegene geldiğiydi. Kırsal bir alanda olması gerekiyordu, yeri hakkında ona söylenen tek şey buydu. Kırsal bir alanı nerede bulacaktı ki?
"Hey!" diye bağırdı en sonunda çaresizce "Biri iletişebiliyor mu burada?"
Niye böyle dediğini bilmiyordu, yaratıkların duyup duyamadığını da (kulakları görünmüyordu). Sadece bağırmak zorunda olduğunu hissetmişti. Tam umudu kesip koyverecekken, arkasından yapış yapış olmayan bir elin onu tuttuğunu hissetti. Güç'e ulaştı, fakat arkasındaki adamın kimliğini tespit edemiyordu. Adam onu hızla çekiyordu, sonra birden durdu. "Mm." diye sıkıldığını belirten bir ses çıkardı, sonra Tal'in tek hatırladığı şey burnuna gelen çim kokuları eşliğinde bayılmasıydı.
***
"Sakin ol. Yer değiştirme herkeste aynı etkileri yaratmaybiliyor."
Tal az önce tanımadığı bir yerde uyanmanın paniğiyle ayağa fırlamıştı ve ona bakan bir adam ona şimdi bunu demişti. Adamın uzun saçları asalet içerisinde kafasının arkasında toplanmıştı. Sakalları saçlarından da uzundu, buna rağmen adam yaşlı göstermiyordu. Bakışlarından zeka fışkırıyordu adeta, masmavi gözleri, beyaz derisinin ve siyah saçlarının üstünde parıldıyordu. Tal kendini adamın ne olduğunu, kim olduğunu ve nasıl onu birden buraya taşıdığını merak ederken buldu. Adam onun gözlerine kenetlenmişti, arada merakla gözlerini kırpıştıyordu.
"Sen... kimsin?" diye sordu Tal, şaşkınlık içerisinde.
"Gerçekten mi?" diye cevap verdi adam. Hayran gözüküyordu.
"Ne?" dedi Tal, ne demek istediğini anlamamıştı.
"Gerçekten ustanla yattın mı?"
Tal sorunun cesareti ve garipliği yüzünden önce bir afalladı, nereden biliyordu ki? Nasıl bilebilirdi ki? Nasıl bir oyunun içine düşmüştü böyle?
"Zihnimi mi okuyorsun?"
"Birinin sana söylediği bir şeyin doğruluk oranın yüzde yüz olduğundan yüzde yüz emin olmana rağmen sadece garip görünmemek için teyit ettirmen ilgi çekici. Daha da ilgi çekici olan, bana insanların ne kadar asalak olduğunu efektif bir şekilde hatırlatmış olman. Ama en ilgi çekici olan ne biliyor musun aslında? Varlığını kimsenin bilmediği bir gezegene inip, kulakları olmayan canlıların ortasında alabildiğince kendi dilini konuşan birini aradığını bağırman, sonra da bulduğunda şaşırıp bulmayı dilemiş olman."
Tal öylece durdu. Aklına cevap gelmiyordu, söyleyecek bir şey bulamıyordu. Bu başına hiç gelmemişti, sanki konuşmasını engelleyen bir şeyler vardı.
"Ben... birini arıyordum."
Adam gülümsedi. Kaşlarını kaldırıp Tal'in gözlerinin içine baktı.
"Eh...birini buldun derim ben."
Yorumlar