Am I taking too much? Did I cross the line, line line? I need my role in this very clearly defined.

Bir şeyler yazmak istiyorum, bir şeyler yazabilitem de var, ama yazamıyorum. Müzik fikirlerimi kanalize etmemi engelliyor diye düşündüm ilk önce. Müzik kapandı fakat hala bir şeyler yazamıyordum. WoW oynuyordum, ondandır dedim, WoW'dan çıktım, hala bir şeyler yazamıyordum.

Ve en sonunda bir şeyler yazamamamın sürecini yazmaya karar verdim.

Sanırım hayatım böyle geçiyor benim.

***

ÖSS bitti, sonuçlar açıklandı fakat ben sevinmedim. Rahatlamadım da. İstediğim üniversiteyi kazanmak beni mutlu eder, kesinlikle ediyor da. Ama bir sene burada olamadıktan sonra, bir sene o üniversiteyi erteledikten sonra... en azından döneceğim bir üniversite olması fikri mutlu ediyor beni. En azından bu etmeli.

***

Az önce Leviathan'da Aslı'nın en güzel fotoğrafını gördüm. Kendisi de bilmeli bunu, ömrümde gördüğüm en estetik fotoğraflardan biri. DeviantArt'a falan yetiştirmeliler bunu. Saçlar dağılmış, suratta şefkatli bir gülümseme, gözlerde hafif alaycılık. Saçlar sanki sahibinin hayata kendini bırakmışlığını simgelercesine yayılmışlar fotoğrafa. Harika, gerçekten harika.

***

Facebook'a fotoğrafımı koymak istiyorum, bir yandan da koyma diyor bir ses. Niye? Niye koymuyorum veya daha vahimi niye koyayım ki?

Buna verilebilecek nötr noktası cevapları geliyor zihnime, insanlar seni tanısın, bilmem cart ile bilmem curt. Hayır efendim, koymuyorum foto moto. İnsanlar beni barajda bekleyen Rabbid olarak da tanıyabilirler. Facebook'a fotoğraf koymak, Facebook'a fotoğraf koyma dürtüsüne yenilmek çünkü. Ve ben bunu kabul etmeyeceğim.

***

ÖSS çalışmaları sebebiyle bilgisayarım kapalıyken o kadar fazla yazı yazdım ki, neredeyse sonunda tatmin oluyordum. Velvet Underground'ın Velvet Underground and Nico albümlerine, her şarkıya o şarkıyla yazılmış bir "şey" yazmıştım, sonra bir sürü blogluk girdi vardı... hiçbirini de yayınlamayacağım. Çünkü aynen bu blog gibi, kendime yazılmıştı onlar, bu blogdan farkı ise kendimle baş başa kaldığım anlarda yazılmıştı... dünyaya dokunmam yasaklanmışken. Bu yüzden o yazılar da yazarları gibi kendileriyle baş başa kalacaklar bir süre. Ve aynı bu satırlar gibi onları da kimse okumayacak.

***

Amerika'ya gitmek istemiyorum, fakat gitmezsem kaçıracağım fırsatları idrak edebildiğimden de emin değilim. Bir sene sıktım dişimi, bir sene daha sıkarım demekten başka bir şansım yok şu an. Bir de oflamaktan başka.

***

I've met some people along the way
Birkaç insanla tanıştım yol boyunca
some of them split some of them stay
Bazıları ayrıldı bazıları kaldı
some of them walk, some walk on by
Bazıları yürüdü, bazıları geçti gitti
I've got a few friends I'll love till I die
Ölene kadar seveceğim bazı arkadaşlarım var
From all of these people I try to learn
Tüm bu insanlardan öğrenmeye çalışıyorum
some of them shine, some of them burn
Bazıları parlıyor, bazıları yanıyor
some of them rise, some of them fall
Bazıları yükseliyor, bazıları düşüyor
for good or bad I've known them all
İyi ya da kötü, tanıyorum hepsini

Yorumlar

"Ve en sonunda bir şeyler yazamamamın sürecini yazmaya karar verdim."

Seni farklı yapan, yazamadığın zamanda bile yazabilmen :D

Foto hakkındaki yorum için çok teşekkür ederim ^^

Bu arada Acecan, senin foton var Facebook üzerinde. Yani arkadaşlarınla çekilen ve tag'lendiğin fotolardaki tag'leri kaldırmazsan, insanlar senin fotolarını bulabilir. Ayrıca facebook'a foto koyma dürtüsü yoktur, facebook'u açma dürtüsüne yenik düşüldüğünde yok olmuştur bile tüm dürtüler :)

Boşver, küçümseme, Facebook iyi bir icat ve şu anki önyargı ve antipatizminin tek sebebi zamanında bu tür arkadaşlık siteleri olayını yanlış/kötü kullanan yonja gibi siteler. Facebook iyi bir site. Güvenlik ayarlarını iyi kullandığında sana bile geçit vermez, sen istemedikçe.

Amerika üzerine şunu diyeceğim, orada yaşadığın en sıradan olay bile öyle özel ve farklı olacak ki gitmezsen kaçıracağın çok şey var.

"Ve aynı bu satırlar gibi onları da kimse okumayacak."

;) Okundu bile.
yiğitcan dedi ki…
annemle onun yazıları hakkında konuşurken yazı nasıl yazılıra gelmişti konu... ben kendi kişiliğini mizansen uğruna değiştirmeden yazmayı savunmuştum, yani konuşur gibi yazmayı. Annem de yazılarını tam tersi, teatral bir karakterin ağzından yazar... bana bunu savunurken eğer kendim olursam anlatacağım şeyler biter dedi.

Ben de ona şunu dedim, "bitmez. kendini, kendi anlatan bir yazarı karanlık bir odaya koysan bile bitmez. çünkü ilk önce karanlığa alışma sürecini anlatır, sonra karanlıkla yaşamının nasıl geçtiğini. sonra karanlığın bu kadar uzun sürmesinin ve artık normal bir şey haline gelmesinin ironisinden dem vurur. biraz süre sonra da karanlığın onun yazma kabiliyetini kısıtladığından yakınır ve en sonunda da karanlık yüzünden hiçbir şey yazamadığını yazar."

karanlık ne kadar uzun sürüyor, ne ironik değil mi?

Popüler Yayınlar