What can you see on the horizon? Why do the white gulls call?
Bir şeyler yazabildiğimi kanıtlama uğruna ne kadar fazla çabaladığımı bilseydiniz dalga geçerdiniz benimle. Doğru şeyleri söylemek isterken kurduğum yanlış cümleleri, yanlış yaptığım şeyleri anlatırken söylediğim yalanları bilebilseydiniz keşke. Gözlerinizi kapatmanın dinlenmek anlamına geldiği bir dünyada yaşarken hiçliğin içine düşebilseydiniz ve sürreal kelimesinin vericiyle değil alıcıyla alakalı olduğunu algılayabilseydiniz... keşke.
Ne dediğimi bilmiyorum aslında. Sadece bir şeyler demek istediğimi biliyorum. Bundan eminim.
***
Yaptığım her şey, kendimi daha iyi ifade etmeye çalıştığım bir yolda attığım birkaç adım. Kol kaslarım üzerinden parmaklarıma giden her sinir dalgası, onların her kıpırtısı, klavyede üzerine hafifçe bastığım her tuş, ekranda beliren her harf; hepsi bir adım. Sadece kendimi anlatmak istiyorum, kendi düşlerimi, hayal kırıklıklarımı, hayatımı. Çünkü kendimi anlatırsam birinin orada olup beni anlayacağını düşünmek hoşuma gidiyor, kendimi anlatmak yaptığım en iyi şey ve bunun için takdir edilmeyi istiyorum basitçe.
***
Bir an vardı, aylar önce. Birçok insanın olduğu bir odada, elimde bir kalem, bir okul sırasında oturuyordum. Basit bir an, ufak bir saniye boyunca tüm dünyanın sesi kesildi. Her şey sustu sanki. Elimdeki kalemi oynatmaya korktum o an, ses çıkartmaması ihtimalinden belki de, veya sessizliği bozmak istemediğimden. Ama o ufak an boyunca, hiç ses yoktu. Dünya sadece düşüncelerimin sesiyle var oluyordu o an.
Sonra sesler geri geldi. Bir daha da gitmediler.
Ne dediğimi bilmiyorum aslında. Sadece bir şeyler demek istediğimi biliyorum. Bundan eminim.
***
Yaptığım her şey, kendimi daha iyi ifade etmeye çalıştığım bir yolda attığım birkaç adım. Kol kaslarım üzerinden parmaklarıma giden her sinir dalgası, onların her kıpırtısı, klavyede üzerine hafifçe bastığım her tuş, ekranda beliren her harf; hepsi bir adım. Sadece kendimi anlatmak istiyorum, kendi düşlerimi, hayal kırıklıklarımı, hayatımı. Çünkü kendimi anlatırsam birinin orada olup beni anlayacağını düşünmek hoşuma gidiyor, kendimi anlatmak yaptığım en iyi şey ve bunun için takdir edilmeyi istiyorum basitçe.
***
Bir an vardı, aylar önce. Birçok insanın olduğu bir odada, elimde bir kalem, bir okul sırasında oturuyordum. Basit bir an, ufak bir saniye boyunca tüm dünyanın sesi kesildi. Her şey sustu sanki. Elimdeki kalemi oynatmaya korktum o an, ses çıkartmaması ihtimalinden belki de, veya sessizliği bozmak istemediğimden. Ama o ufak an boyunca, hiç ses yoktu. Dünya sadece düşüncelerimin sesiyle var oluyordu o an.
Sonra sesler geri geldi. Bir daha da gitmediler.
Yorumlar
Hiçliğin ortasındaki insana var olduğunu yeniden hatırlatan, delirmekten kurtaran şey kendisini ifade edebilme yetisi olmalı.
İfadenin, sanatın amacını, hayattaki anlamını sorgulamak istiyorum.
Asla gerçekleşmeyecek hayallerimi, geçmişin tozlu sayfalarında kalması gereken kabuslarımı, pişmanlıklarımı, mutluluklarımı, kısacası hayatımı yıllardır kime, neden anlatıyorum? Oyunlarımı oynayanların, yazılarımı okuyanların, fotomanipülasyonlarımı takip edenlerin yüzde kaçı benim neler söylemek istediğimi kısmen veya tamamen anlıyordur? Beni mükemmel bir şekilde anlayan bir insanın, o yüzde birin, benimle aynı şeyleri hissediyor olmasının ikimize olan katkısı nedir? Görmesini istediğimiz kişilere asla ulaşamayacak olan resimleri çizip duruyoruz? Din, insanın kozmolojik konumu hakkındaki yorumlarımızı belirtmemizin nedeni okuyucularımızın dinini kendi dinimize çevirmeye çalışmak mı yoksa ifadenin gücüne hizmet etmek mi?
Sanırım ifade etme yetisi, hiçliğin bizi ittiği deliliğe düşmemek için tutunduğumuz bir halat. İşte bu yüzden bu kadar gereksizmiş görünen bir şey için, kendimizi ifade edebilmek için, kolumuzu ve parmaklarımızı harcıyoruz.
(Evet, yazıyla çok alakalı bir yorum olmadı, ama bu yazının beynimde ateşlediği düşünceleri buraya yazmasaydım delirebilirdim sanırım ^^; )
Yazarın yaptığı şey değilmidir zaten yalan söylemek? (bir kış gecesi eğer bir yolcu'nun eski yazılarından.)
bir durtu de, ilkel, vahsi, derinden gelen. harfler ve sozcuklerle ortaya cikmis ve insanlara giderken belki de en uygar kiligina burunmus...ama arkasindaki amac, uzun bir sure benim bile goremedigim nedenim/nedenimiz insanlik kadar eski ve insanlik kadar ilkel. anlasilmak.birlikte olmak. paylasmak. hiclikten kurtulmanin tek yolu, belki de yalniz olmadigina ve birine, birilerine ulasabilecegine inanmaya calismak.
basitce arzu.
durustce anlasilma ve hatta sevilme arzusu.
insanligin en ilkel oldugu (ve yine de en insan oldugu nokta) iste. varligini kanitlamak hatta var olmak icin sevgiyi ve takdiri istemesi. cunku butun insanlar bunun icin yasar, pek cogu fark etmese bile.
belki de hersey bu kadar basit ve guzel olabilseydi, ve ben (ve sen) yazilarimizi yazdiktan sonra gulumseyip, basardim diyebilseydik.
ne kadar imkansiz ve komik.
cunku ikimiz de biliyoruz, ne yaparsak yapalim, ve hatta kime okutursak (milyonlara? milyarlara?)okutalim sonunda , yaziyi bitirdikten bir saniye sonra kalbinden vucuduna yayilan, beyninde titreyen su soruya engel olamayacaksin.
acaba, kimse, belki bir yada iki kisi, beni anlamis olabilir mi?'
hayir.dayakligiz biz.kendimizi anlatmaya en buyuk engel biziz.ama fark etmez cunku biz olmasak da, zaten hic umut yoktu.
biliyoruz
var olduğumu kanıtlamak... başkalarına teyit ettirmek anlamında mı? belki. mantıklı geliyor bir kısmı... ama bilmemek istiyorum. yolda olmak varmaktan daha somut geliyor gözüme.