I'm reclaiming my mind, destroying everyone.
İçimde bir his var. Tatminsizlik, belki huysuzluk, belki de huzursuzluk. Yazmakla, şu anki yazım yetemeklerimle en azından, asla anlatamayacağım bir his bu. Yanlış kelimeleri yanlış dizilimlerle kurma safhasında kilitli kalmaktan, yakınmaktan bir adım bile uzaklaşmadan bir şeyler yapmaya çalışmaktan peydahlanmış, nasıl götüreceğimden emin olmadığım bir his bu. Vazgeçirecek kadar ilginç fakat anlam verdirilemeyecek kadar da gereksiz.
İçimde bir his var.
Ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yok.
***
Bembeyaz bir karaltı vardı yollarında duran. Bir köpek yavrusu kadar zararsız, bir sıçan kadar hain ve bir yazar kadar zavallı bir karaltıydı bu. Yavaştı, merhametliydi. Söylediği yalanların hiçbiri onu yalancı yapmazdı, çünkü üzerine düşünülürdü yalanların, yalanlar o beyaz karanlık kadar gizliydiler zira ve ancak bir şair aşabilirdi onları.
Bembeyaz bir karaltıydı ikisinin yolunun üzerindeki. Birbirilerine sımsıkı sarılmışlardı, bırakmak istemiyordu ikisi de yanıbaşındaki sımsıcak vücudu. Çırılçıplaklardı, dünyada dokundukları tek şey birbirlerinin teniydi. İhtiyaç duydukları her şey oradaydı onlar için, fakat yine de, önlerinde, yollarının üzerinde bembeyaz bir karanlık vardı. Aşabilirlerdi, fakat beyaz karanlık yine de oradaydı.
Hiçbir şey kıpırdamıyordu paradokssal yalanların gezdiği yerde. Yalnız başına kalmış, yalan söyleyen ufacık bir çocuktu çünkü o karaltı, önündekine ulaşamamaktan delirmiş, ufacık bir çocuk. Kanı yoktu çocuğun, çocuk kapkaranlıktı nede olsa, fakat yine de önündekine ulaşabilmek için kanayabilmeyi bile isterdi. Acı çekmişti, hem de defalarca, yalanları yüzüne çarpılmıştı, fakat çektiği hiçbir acı onu oksimoron hapsinden çekip kurtarmamıştı. Daha da gömmüştü her acı onu içeriye, kimse açamayacaktı karanlığını, o bundan emindi.
Sonra bir bıçak çıkardı çıplak adamlardan biri. Sakince bıçağı küçük karanlık beyaz çocuğun kalbine batırdı. Sonra bir tane daha, sonra bir tane daha, sonra bir tane daha... Kan yoktu, çığlık yoktu, çocuğun gözleri veya bir ağzı bile yoktu zira, fakat bu durdurmadı çıplak adamı, o bir daha sapladı soğuk bıçağı sıcak yalancının kalbine, acımadan bir daha ve bir daha, durmak istemedi, durmak nedir bildiğinden emin bile değildi zaten. Bir daha soktu, defalarca soktu ve hiç soluk almadı. Küçük çocuk öylece bekliyordu orada, şekilsiz vücudu ve anlamsız varlığıyla öylece baktı adama. Adam anlamadı küçük çocuğun ne istediğini ve anlamadığı her şeye yaptığı gibi bir bıçak daha sapladı kendi gördüğü karanlığa.
Her şey bu kadar basitti işte, biri orada durmuştu, sadece orada durmuş ve varlığıyla küfür etmişti etrafına. Bir bıçak daha saplanıyordu şimdi onun vücuduna, çığlık yoktu, çığlık olsaydı biri durabilirdi belki de, ama yoktu işte ve şimdi kimse durmuyordu. Hiçbir şey olmamıştı. Hiçbir şey olmayacaktı.
Karaltı dönüp yerine yattı yeniden. Beş senesi vardı uyumak için. Beş sene sonra her şey farklı olacaktı. Beş sene yeterliydi.
Yorumlar