It's not my fault, this how my mama made me; I've been magnetic since I was a baby.


Sizi Pokémon'larımla tanıştırmak istiyorum. Solda çıkan Pokémon'um Luxray, onunla Jubilife City'yi Floaroma Town'a bağlayan yolda, o henüz beşinci seviye bir Shinx'ken karşılaştık. Tam 12 gündür beraberiz ve o bu 12 gün süresince otuz bir seviye ve iki gelişim atlattı. Yalnız bir doğası var, hep öyleydi, fakat o kadar uzun süre beraber yolculuk ettik ki, artık Luxray yalnız kalma fikriyle eskisi kadar barışık değil. Bunun birçok sebebi var, ama en önemlisi Luxray'in kanındaki rekabet... Luxray, bir eğiticiyle dolaştığında daha güçlü olduğunu hissediyor, diğer Pokémonların ona kıskanarak baktığını... sadece savaş alanında da değil, onunla o bir Luxio'yken Pokémon Contest zaferi bile elde ettik ve bu benim onun gözündeki fikrimi değiştiren onlarca etkenden biriydi. Onun yanındaki Golbat ise Luxray kadar erken tanıştığım bir Pokémon değildi, Golbat'le sadece bir haftadır yolculuk ediyorum, ama onu da kazanmayı başardım. Golbat, aynı Luxray gibi zor vazgeçen bir Pokémondu, fakat Luxray'in aksine yalnızlığı sessizliğinden dolayı seviyordu. Golbat fazla konuşan ve fazla iletişime geçen bir Pokémon değildi, ona göre içsel odaklanabilmek için dışarıyla fazla ilişkiye girmemek gerekiyordu, o yüzden onunla bir hayalet kulesinde tanışmam artık bana hiç şaşkınlık vermiyor. Fakat Golbat, yanımda girdiği mücadelelerden hep nasıl birlikte başarıyla çıktığımızı gördü ve artık ışıktan, dünyayla temasa zorlanabileceği parlak, güneşli havalardan korkmuyor. Ve onun yanındaki Pokémon, ilk Pokémon'um, Infernape. Onunla o beşinci bir seviye Chimchar'ken, Verity Gölünde karşılaştık, elime aldığım ilk Pokétop onunkiydi. Shinx'i onunla yakaladım, Roark'ı, ilk salon liderimi onunla yendim... onunla bağımız her zaman olağanüstü oldu, anlaşılamaz ve zaman zaman paranormal. Onun çocuksu ve muzip yapısı beni her zaman dengeledi ve her şeyden önemlisi, onun ateş türüne müthiş bir şekilde uyuyordu. Infernape'imin yanındaki Pokém ise bir Batı Denizi Gastrodon'u. Gastrodon'u Shinx'ten iki gün sonra yakalamıştım, Eterna Ormanı'na girmeden hemen önce... Gastrodon o zamanlar dokuzuncu seviyeydi ve bir Shellos'tu ve gördüğüm en mütevazi Pokémondu. Gücüne ve sabrına rağmen Shinx ve Chimchar'ın aksine asla rekabete girişmezdi, bu hala da geçerli. Belki de bu yüzden, Shellos'la olan ilişkim her zaman çok daha çocuksu oldu. O bir Gastrodon'a geliştiğinde eskisi gibi sarılmamız biraz zor oldu ama hala Gastrodon, beni en çok seven ve benim en çok sevdiğim Pokémonlardan biri. Onun yanında ise Kadabra'm duruyor, ismi Kalai. Kalai'la bir takas sonrasında tanıştım ve o zamanlar o bir Abra'ydı. Çok genç ve tecrübesizken bile, her Psişik Pokémon'un olması gerektiği gibi sessiz ve meraklıydı ve ben onunla yolculuk ettikçe beraber gördüklerimiz onu her zaman çok ilgilendirirdi. O da Luxray ve Infernape gibi gücünden hoşnuttu, hala da hoşnut. Fakat güçten en zevk alan Pokémon'un her zaman en geç tanıştığım Pokémon'um, Haunter oldu. Haunter'ım Garyo ile, aynı Kalai gibi, bir takasta tanıştım. Garyo, Kalai'in aksine meraklı veya sessiz değildi, Garyo devamlı güç istiyordu ve aceleciydi. İnsanların Haunter'ları sevemeyeceğine ikna olmuş durumdaydı ve hala öyle. Fakat onunla daha uzun süre yolculuk edeceğiz ve çıktığımız her yolculukta insanların Haunter'ları sevebileceğini ona daha bir kesinlikle göstermeye kararlıyım.

Pokémon oyunlarını niye seviyorum biliyor musunuz?

Yukarıda yazdığım tek bir şey bile oyundan görmediğim bir şey değildi. Yukarıda yazdığım her şey oyunun onlarca mekaniklerinden biriydi. Mesela Golbat'ım, "Quiet nature"'a sahip, "Good perseverance"'ı en önemli özelliği, "Inner Focus"'ta doğal yeteneği olan bir Pokémon ve Dr. Footstep'in onun ayakizlerinden okuduğuna göre, dışarının ona korkutucu gelmemesinin tek sebebi Liquid'le olan ilişkisi, Liquid; benim karakterim.

Pokémon oyunlarını gerçekten seviyorum ben... açıklamamın da bundan iyi bir yönü yok.

Yorumlar

Popüler Yayınlar