She loves him, she loves him, she loves him, she loves him.

kollarım var. bir müzik var sonra. yerli yerinde değiller kollarım. rahatsızım, engelleniyor her şey. suratımda bir gülümseme var belki de, belki de bir kararlılık. bir gülümseme bu, gözün en derinliklerini alenen dışarı vurduğu vücudumun en net tepkisi dünyaya. kafam ritmi takip ediyor sakince. iyi veya kötü yazmam değil önemli olan, yazıyorum sadece bu ritmi takip etsin diye. her şey benimle birlikte ritm tutuyor kollarımın koltuğuma sığmadığı ilginç bir gecede.

müzik şahlanıyor tam o an, hoşnut yakarışlar yaşıyor gözümün içine bakarak hayatın böyle bir şey olduğunu omuz silkerek söyleyen gitarlar üzerinde. dünyanın dönmesiyle ilgili bir iki cümle söylemek istiyorum, aslında umrumda da değil. yazmayı deniyorum sadece şu an, bağlı olduğum veya itaat ettiğim bir an yok. müziğin bile bilincindeyim yazarken. noktalar koyuyorum cümlelerimin arasına, o noktaların ima ettiği tüm boşlukları zihnimde bırakarak.

saat dokuzu on altı geçiyor. bugün güzel bir gündü.

***

garbage'ın müthiş bir şarkısı var "i'm only happy when it rains" diye; muhtemelen yağmurla alakalı bir şarkı başlığına sahip milyonlarca şarkıdan biri. hiç alakası yok benim demek istediğimle, ama dün gece üç ay sonra ilk defa tucson'ı kutsayan yağmura bakarak israilli bir adamla bir amerikalılın ortak çalışmasından bir şey mırıldandığımdan şarkıyı yalnızlığımla paylaşmanın keyfiyle, kognitif o bağlantıyı kurmadan edemiyorum. yağmur yağdığında mutlu oluyorum ben. içime çekiyorum yağmurun ıslattığı toprağın, betonun ve asfaltın kokusunu. renkli bir ikinci şans gibi kokuyor yağmurdan sonra dünya. yağmur hep yağsın istemiyorum ama. özel olsun o yağmur, ayda bir yağsın. günahlarını işlemesine izin versin şehrimin. sonra yağsın ve alsın götürsün tüm yanlışları ve pislik kokularını. ikinci şansımızı bir daha günahlarla mahvedelim ondan sonra bizde, yağmurun hep gelip bizi temizleyeceğini bilerek.

***

i get back up and do it again
yazamam, yazamam ve milyonlarca sene sürer bu, sonra bir an kalkarım oturduğum yerden. bir kıvılcım çakar saçlarımın döküldüğü gözlerimin önünde. parlar dünya.
i am he as you are he as you are me and we are all together
yazdığım her kelime farklı bir anın yarattığı farklı bir insanın yaşam hikayesi olur yazabilirsem. yazamadığımda ise ölür herkes, ve ölüm, yazılarımda tamamen benimdir.
remember when you were young, you shone like the sun?
geriye dönerim sonra ölümüm kelimelerime sızdığı günlerde, dünyanın daha yazılabilir ve yazılarımın daha dünyayı anlatabilir olduğu bir geridir bu, tutar beni.
there's nothing you can do that can't be done
yapan herkes imrendirir beni o karanlığın boğuculaşarak geçirdiği her dakikada. yazabiliyordur herkes, benim hiç yazamadığım bir azim ve teşebbüsle.
it's fun to lose and to pretend
sonra bir an gelir tüm o yakarışların arasında. kesilir tüm sesim. umursamaya umursamayarak devam etmeye karar veririm o an, uyku hali gibidir bu, uyanacağını bilerek uyumak gibi.
the ocean pulls me close, and whispers in my ear
bir okyanus gelip dokunur sonra bana. bazen bir müzik, bazense bir denizdir bu. kulağıma fısıldar bu okyanus, uyan der. kaderini açık edeceğin an karşında.
and from your lips, she drew the hallelujah
ve sonra, açık ve çıplak kaderim bir kelime çıkartır parmaklarımdan. bir tanesi daha gelir sonra, hiç düşünmem sonunu. son gelir ama. noktalarla, virgüllerle gelir son.
certain things turn ugly when you think too hard
yazarım, yazarım,  bir sayfa sürer sadece bu, sonra bir an otururum gölgemin düştüğü yere. bir kıvılcıma muhtaç kalacak denli kararır gözlerim. ve sonra;
i get back up and do it again

Yorumlar

Popüler Yayınlar