yanlış hikayeler: bölüm beş
Kıpkırmızı... parçalıyorum etimi, kan akıyor yere. Kıpkırmızı her şey. Vücudum endorfin salgılıyor acı için, beynim zevk alıyor her köşesinden. Bir defa daha kaldırıyorum elimdeki bıçağı, bir defa daha daldırıyorum etime. Bembeyaz odam kızıla bulansın bir defa daha, bir defa daha göreyim damarlarımı derimin altından. Kafam düşüyor geriye, yaslandığım duvarın soğuk dikenlerine veriyorum kontrolümü.
Kıpkırmızı... görmüyor, ayırd edemiyor elindeki bıçaktan yemyeşil halıya damlayan o sıvının rengini adam. Karşısında duvara yaslanmış, gözlerini kapatmış bir kadın var, kollarında ciddi kesikler var. Bir şey akıyor tüm vücudundan yere, fakat o vücudundan ayrılmış uzun süre önce, burnundan akan sıvının altından gülümsüyor çünkü. Adam bıçağa bakıyor sakince, kırmızının ne demek olduğunu merak ediyor eğer yer kırmızı değilse. Bir daha kaldırıyor elindeki bıçağı, bir daha daldırıyor kadının etine. Yaşam bir defa daha fışkırıyor kadının parçalanmış damarlarından. Kafası iyice düşüyor arkadaki pürüzsüz, kanla ısınmış duvara.
Evlendiğim gün geliyor gözümün önüne, bembeyaz bir gelinliğin içindeyim, o zaman da üşüyor kafam şimdiki olduğu gibi. Saçlarım yoklar çünkü. Yanımda aynı adam var yine, bembeyaz bir takım elbise, bembeyaz bir kravat, ne kadar da yakışıklı, ne kadar da temiz her şey. Yalnızız. Ellerimiz bulmuş birbirini, onun da saçları yok, bir elimi kafasının üzerinde gezdiriyorum, pürüzsüz her şey, saf. Gülümsüyorum. Her şeyin göründüğü gibi olduğu bir dünyadayım ben.
Adam yavaşça elini kadının çenesine bastırıyor, duvarla bir oluyor kadının sarı saçları. Bıçak geziniyor kadının on altı yaşından beri hiç kestirmediği saçlarında, birkaç darbe geliyor sonra. Adam meraklı bir şekilde saçın altından çıkan bembeyaz bir deriye bakıyor, bembeyaz, paramparça deriye. Gülümsemiyor adam, zıtlığın ironisini takdir etmiyor. Kendi uzun saçlarından da bir tutam kesiyor bıçağıyla, sadece kesmiş olmak için. Bu sefer ironiye gülümsüyor, saçları aynı renk ikisinin de.
Gözlerimi parmaklarıma bastırıyorum sakince, mutluluğumu dindirdiğini hissediyorum kapanmış göz kapaklarımın. O uyuşturucu ve hapsedici keyif gidiyor bedenimden, yalnızım tekrar soğuk ve beyaz odamda. Hayatımı beraber geçirmeye karar verdiğim adam gitmiş odadan, yalnızım, keşke geri gelse, keşke tutsa elimi. Özlüyorum onu, dudaklarımdaki nefesini.
Bir fermuarın açılma sesi yankılanıyor eşyasız ve sessiz odada. Bir pantolon düşüyor yere, bir et sokuyor adam kadının bir bıçakla açılmamış tek deliğine. Kadın tepkisiz, sessiz, adamın eli kadının boğazında. Nabzı belirsiz kadının, umursamıyor adam. Unutulmuş bir şarkının kölesi olmuş adamın tüm vücudu, sarsılıyor ve ilerliyor kadının mahreminde.
Şarkıyı duyuyorum ilk defa, hava ilk defa doldurmak istediği için dolduruyor vücudumu. Birçok şey farklı dünyamda, ama şarkı en belirgin olanı, en dokunaklısı. Duraklamıyor artık şarkı saniyelerle ölçülmüş mola yerlerinde, akıyor sadece, akıyor muhtaç olduğum gibi. En sonunda söyleyebiliyorum şarkıyı. Bir gülümseme yerleşiyor suratımın orta yerine. Hayat güzel son durakta. Hayat güzel.
Öldürün beni. Haketmiyorum dünyayı, onu, nefes almayı, şarkı söylemeyi. Büyük, kocaman bir şaka çünkü bu dünya. Hiçbir şey anlatmaya değer değil bu kahpe ve aşağılık dünyada, hiçbir şey adil değil. Ölüm var, seni öldürenin eti hala rahmindeyken gözlerini kapatmak var. Adil değil bu dünya, güzel değil, varlığının bir anlamı yok varlıklarının anlamının olması gerektiği yerlerde. Karanlık her yer. Bomboş, anlamsız ve ceset kokan bir karanlık bu. Öldürün beni o halde. Parçalayın, kafamı ayırın vücudumdan. Kokum mahvetsin yaşantıları, yaşamından kopartılmış gözlerim aksın pisliğin ve kanın yıkadığı çocuk odalarında. Haketmiyorum hiçbir şeyi ben. Şarkılar bile söyleyemiyorum artık. Söylemek istemiyorum. Öldürün beni, lütfen, öleyim artık, devam etmesin hiçbir şey. Ölmek istiyorum artık... yorgunum, yoruldum ben. Kapatın gözlerimi. Hadi... bırakın uyuyayım.
En sonunda... en sonunda.
Teşekkür ederim.
Yorumlar