Ölübilinmez

Karanlık bir sabahın olduğundan daha ıslakmış gibi gösterdiği mavi yeşil bir sokakta, yağmur kokuları altında yürüyordu. Simsiyahtı üstü, trençkotu, pantolonu ve şapkası. Kimseye bakmak, kimseyi görmek istemiyordu, sadece yürüyordu nereye gideceğini bilmeden. Gideceği yerin rengi vardı sadece, şekli, gölgesi ve tadı bir gizemdi onun için. Kırmızıydı gideceği yer. Bu yeterliydi.

Fakat her ne kadar o kimseyi görmemeye kararlı da olsa birileri onu görüyordu. Yaşlı ve sokak kadar yağmur kokan bir adam biri cam olan soğuk gözlerini siyah trençkotlu adama kilitlemişti şimdi. Elinde bir deste iskambil kağıdı vardı ve onları karıştırıyordu gözlerini siyah trençkotlu adamdan çevirmeyerek. Gülümsedi, "Merak ediyorsun değil mi?" dedi siyah trençkotlu adama. Siyah trençkotlu adam döndü, bir anını şaşırmak için kullandı ve kendini toparlayıp sordu, "Neyi?". Yaşlı adam en az cam gözü kadar durağandı, "Niye bu hayatta hep bir yere gitmenin beklendiğini. Niye bu hayatta her şeyin bir anlama oturması gerektiğini, bir kalıba, herhangi bir terazinin mecazi sağına veya soluna.". Yaşlı adamın elindeki kartlar daha hızlıca karışmaya devam ederken siyah trençkotlu adam temkinli bir şekilde onun yanına yürümeye başladı. "Gel" dedi yaşlı adam, ve o geldi.

Bir kart çekti onlarcasının arasından, üzerinde kalpler, kupalar veya numaralar yoktu, bir resim vardı sadece, gün batımına karşı öylece duran birinin resmi. "Eğer gördüğün bu değilse" dedi yaşlı adam simsiyah bir kart çekerek, "bu kör olduğun anlamına gelmez." Bir kart daha çekti sonra, bu sefer yumruklarını sallayarak yürüyen bir grup genç vardı kartın üstünde. "Eğer bu senin hissetmene sebep olmuyorsa" dedi yaşlı adam az önce desteye karıştırdığı simsiyah kartı tekrar çekerek, "bu ölü olduğun anlamına gelmez.". Bir kart daha kapmıştı buruşmuş parmakları, şimdi kartın üzerinde siyah trençkotlu adamın, az önceki siyah kartın üzerine konulmuş gibi gözüken resmi vardı. "Eğer görülmek istemiyorsan" dedi ve kartı çevirdi arkasındaki simsiyah kartın gözükmesine sebep olarak, "bu saklanmak zorunda olduğun anlamına gelmez." Yaşlı adam ötekinin gözlerinin içine bakıyordu şimdi "Eğer bu seni özgür bırakmıyorsa" dedi yavaşça, "bu bağlı olduğun anlamına gelmez". Bir kart daha çıkardı sihirli olacak kadar sıradan gözüken desteden, yeni kartın üzerinde bir desteden kart çıkaran yaşlı bir adam vardı. "Eğer bu seni aşağıya çekmiyorsa" dedi kartı siyah trençkotlu adam kartın içerisindeki yaşlı adamın şu an baktığı kartı çektiğini fark etmesine yetecek kadar sabit tutarak, "bu senin yukarıda olduğun anlamına gelmez.". Desteyi ikiye bölüyordu şimdi, iki tarafını da havada tutarak "Eğer bu seni gülümsetmiyorsa" dedi, siyah trençkotlu adamın dikkati üzerinde yaşam yazan destedeydi şimdi, "bu ağlaman gerektiği anlamına gelmez", siyah trençkotlu adam üzernde ölüm yazan desteye çevirmişti dikkatini.

Siyah trençkotlu adam ellerini cebinden çıkarmadan birkaç adım geriledi, yaşlı adamın hareket eden tek gözüne bakıyordu şimdi. Yaşlı adam ilk karttan beri suratında donmuş olan gülümsemeyle devam etti, "Eğer inanmak istemiyorsan... bu denemek zorunda olduğun anlamına gelmez.".

Siyah trençkotlu adam hiçbir şey demeden tekrar ve hızlıca uzaklaşıyordu şimdi. Nereye gideceğini unutmuştu, nereye gideceğini bilip bilmediğini bile unutmuştu ve ancak kendini siyah bir duvarın üzerine yazılmış kıpkırmızı bir yazıyla karşı karşıya bulunca hatırladı.

Yazı "Eğer tüm bunlar mantıklı gelmiyorsa" diyordu, "bu onların yalan olduğu anlamına gelmez".

Yorumlar

Popüler Yayınlar