When I think I can overcome, it runs even deeper.

Yarı transtan hallice bir rüya dünyasına inip kelimeleri kusmak istiyorum beyaz blogger arayüzüne. İçimde, boğazımda ve oralara yakın her yerde sıkışmış kelimeler var. Sanki sadece kusarsam gün yüzü görecekler. Sanki her klavyeye yanlış basışımda daha da giriyorlar içime. Acele etmezsem kalbime inecek ve beni karartacaklar sanki. Kusmak istiyorum ben.

***

Ne zaman elime ilk Level'ı aldım ben? Ne zaman hocam en büyük hayalin ne diye sorduğu zaman Amerika'ya gidip eğitim görmek dedim? Ne zaman hayatımdaki her küçük olayın şu an durduğum karar noktasına getirdiğini farkettim? Birinin dün olduğu gerçeği dışında, diğer hepsi gerçekten de dün gibiydi. Anlamamış olabilirsiniz. Açıklayayım.

2004'ten önce ben yoktum. Ama yine de beni ileride tanımlayacak bir çok temel vardı. Okulda, evde ve mahallede top oynarken takındığım üç maskeyi başarıyla oynayabildiğim gibi. Bunu o kadar uzun zaman sürdürdüm ki bu karakterimin yokolmasını sağladı. En azından sabit olanının.

Sonra 2003'ten 2004'e geçerken Level ve CdOyun aldım ilk defa. Birinde Göktuğ abi vardı. Metal dinliyordu, bu varan birdi. Birinde ise Berker abi vardı. Düşünüyordu, bu da varan ikiydi. İkisi de oyun oynuyordu. Her yönüyle toplumun rutin entegrasyon ritüellerini yıkıyorlardı. Marjinallerdi, marjinal olmamaları gereken bir zamanda. Ama bunları düşünemiyordum o zaman, düşündüğüm tek şey artık dokunduğum dünyanın kusurlarını hissedişimdi.

2004'te level forumlarına üye oldum. Burası cennetti, herkes marjinaldi ve herkes toplum denen o büyük şakanın tırtıklı kusurlarından tiksinip orta parmağını çıkarmıştı. Herkes metal dinliyordu, punk dinliyordu ve herkes oyun oynuyordu. Yavaş yavaş büyüdüm bu toplumun içinde. Ace büyüdü. Yiğitcan ise liseye başlamıştı ve lisede yavaş yavaş birşeyler geliştirmeye başlamıştı. İki karakterim, arkalarından atlı kovalayan tazılar hızında gelişiyorlardı. Ve arkalarından atlı kovalayan tazılar gerçekten hızlıdır.

Ace'in iki özelliği ortaya çıktı zaman içinde, yazmak ve düşünmek. Kelimeleri bükebiliyordum ace'ken. Düşünüyordum, vardım ve daha fazla düşünüyordum. Zihnim sanki bir fikir dispenseriydi, idealer elime hükmedim klavyelerden soğuk piksellerde vücut buluyordu.

Yiğitcan'ın da iki özelliği gelişti ace gibi. Yabancı dil yeteneği ve adaptasyon. Yiğitcan her alana, herkese ve her davranış arketipine ayak uydurabilirdi. Kabadayı? Check. Entellektüel? Check. Ve yabancı dil. Yabancı dil ayrı birşeydi Yiğitcan için, onu tanımlayan birşeydi bir noktaya kadar.

Ve şimdi, şu noktada şunu anlıyorum, hayatımdaki herşey beni şu an size duyuru yaptığım noktaya getirdi. Hayatımı elime aldım ve bana üç yol gösterildi, hem ace'in hem de Yiğitcanın hayali, Yiğitcan'ın hayali ve ace'in hayalini sürdürmek. Ama sanki öyle hissediyorum ki, bir noktada hayat benden ebediyen sürecek o seçimi yapmamı isteyecek. Öyle hissediyorum ki en sonunda biri, diğeri yokolmadan yaşayamayacak.

Bilmiyorum. Gerçekten, dürüstçe ve hiçbir yanlış bilgi vermeden söylüyorum ki bilmiyorum. Ama hayat boğazıma dayanana kadar bilmeyi de düşünmüyorum açıkçası. O zaman karar veririz.

***

Yeni ekran kartı aldım, taktım, hala kasayı kapatmadım gerçi ama pc'yi çalıştırdım. İlk kurduğum oyun Oblivion oldu. aşağı yukarı full detaylarda görebiliyorum. Morrowind mi Oblivion mu derseniz, thief olmak için Morro, landscapes için Oblivion derim. Morro'daki RP eksikliğini baya bir giderdi o etrafımdaki dağlar, ağaçlar. Ha ama şunu söylemelyim, fast travel olayını kullanmam ve ahdım var kullandırtmam. Nedir o ya. Ben atıma binip Cyrodiil'i baştan başa sardıramayacaksam ne faydası var o kadar landscape kasmanın. Giderken yorulduğumu hisedemeyeceksem, dinlenmek için bir eşkiya kampını basıp, hepsini sadece bir yatak için kılıçtan geçiremeyeceksem, o eşkiya kampını oraya yapmanın ne amacı var?

Ama yapıyorum bunları. Mesela gizli bir örgütün buluşma yerine gitmem gerekiyordu. Bindim adım Kader'e, Imperial City'den sürdüm atımı. Yavaş yavaş, yolda gördüğüm zindanlarda dura dura gittim. Sonra o buluşma yerinin yakındaki bir şehre girdim, dedim hazır buraya gelmişim bir Mages Guild görevi yapayım. Bir seri garip görevin ardından başarılarım şunlardı: Cheyendal muhafız liderinin yolsuzluğundan muzdarip halkı kurtarmak adına onun ölümünü sağlamıştım ve aynı şehrin Mages Guild lideri artık başka bir insandı. Ondan sonra tavernada biraz dinlendim ve buluşma yerine girdim. Buluşma yerinde almam gereken şeyi kaptım ve gerçek yüzümü ortaya çıkardım. Yapacağım tek şey kaçmaktı, kendimi mağaranın dışına zor attım ve atıma atladığım gibi dağları aşmaya koyuldum. Yolun sonuna geldiğimde yorulduğumu hissetmiştim adeta, İmparator için birşeyler yaptığım hissi ise hep zihnimdeydi. Şimdi fast travel olsa direk giderdim buluşma yerine, alırdım çıkardım. Nedir yani bu RP mi. Allah Allah.

Yorumlar

Popüler Yayınlar