Packed like lemmings into shiny metal boxes, contestans for the suicidal race.

Devamlı bir beklenti içerisindeyim, devamlı bir şeyler bekliyorum. Ve hiçbir şey gelmiyor.

***

Hayata bakış açımızın olaylar ve anlık kararlar sebebiyle geçirdiği değişimlerin aniliği, aslında hayatı anlamadığımızı o kadar güzel gösteriyor ki. Biz asla yumurtanın ipanalanmamış tarafıyla ipanalanmış tarafını beraber göremiyoruz, bizim gördüğümüz şey ya çürük bir yumurta oluyor, ya da bembeyaz, tavuk kıçından yeni düşmüş bir yumurta. O kadar ilkeliz ki.

***

Boşlukta hissediyorum kendimi, oynayacak oyunum yokmuş gibi geliyor. Bir umut beni bağlar diye aldığım SimCity 4'te boş çıktı, WoW'dan da sıkıldım, Crysis'te sevmediğim araç kullanımına dayalı bir bölüm sunuldu, FIFA Manager 08 ve Football Manager 2008 beni sıkalı çok oluyor... Şubat bir gelse, hoş şeyler olacak. Şubatın en azından ilk yedi sekiz günü dolu geçecek gibi. Aman geçsin yahu.

***

Bir nesille benzer fikirleri paylaşıyorum, bunu farketmek garip bir duygu. Kendilerini anlatmak için seçtikleri yöntem farklı, hatta bazılarının böyle bir yöntem seçmek gibi bir niyeti de yok, ama yine de benzer fikirler görebiliyorum onlarda. Geçtiğim veya geçebileceğim yollar önüme dökülüyor onların ağzından, klavyesinden. Sıradan olma fikri, dedim ya, garip geliyor bana.

***

Yaklaşık bir saat evvel Battlestar Galactica üçüncü sezon finalini seyrettim. Dumur. Sadece dumur, başka bir şey kalmadı naçizane bedenimde. Öylece dumur bir şekildeyim yani. Öeh!

***

Ses çıkmıyordu. Tek bir ses bile çıkmıyordu o karanlık odadan. Tek bir ses bile karanlığı yırtıp, onu duymak için dikilmiş kulaklara ulaşmıyordu.

Birden korkutucu bir cızırtı duyuldu kulaklarda, bir şey yanlış gidiyordu. Sanki bir ritim tutuyordu elektriksel cızırtı, sanki eskiden gelen bir şarkıyı söylüyordu yavaşça. Korkutucuydu, korkutucu olduğu kadar sevimliydi de. Yalandı ve yalan olduğu kadar gerçekti de. Oradaydı ve orada olduğu kadar yoktu da. Onu duyan kimse yoktu çünkü.

Sadece cızırtı vardı.

Ve tek başına cızırtı hiçbir anlam ifade etmiyordu.

***

Adam toprağın üstüne oturdu yavaşça. Her nefesine dikkat ederek, karnının her hareketini yavaşça kontrol altına alarak. Kaldırdı kafasını. Göğe baktı, nefes ritmini zerre bozmadan. Nefes almaya devam etti adam, gözleri yukarıdaki denize kilitlenmiş bir şekilde. Bir şey ona sesleniyordu,"gel" diyordu "seni bırakmayacağız". Nefesini kesmedi adam, gözünü bile kırpmadı. Gözbebekleri yıldızları arar bir biçimde nefes aldı sadece.

Bir yıldız kaydı o an. Düşmüyordu, süzülüyordu yıldız. Adam nefes almaya devam ederek takip etti düşen tanrıçayı. Yaklaşıyordu yıldız, yavaşça büyüyordu ve adam hala nefes alıyordu. Rüzgar esmeye başladı usulca, adamın nefesine karıştı hafif rüzgar. Ve yıldız durdu öylece.

"Kimim ben?" dedi yıldız.

Adam nefes alıyordu.

"Kimim ben?" dedi bir daha yıldız.

Rüzgar esiyordu.

"Kimim ben" dedi son kez. "Kimim ben?" hızlandı sözcükleri, "Kimim ben?"

Rüzgar daha şiddetli esmeye başladı, adam nefes alamıyordu artık. Ayağa kalkmıştı. Akciğerlerine dolduruyordu şiddetle gürleyen rüzgarı. Yıldıza gitti, dokundu.

"Kimim ben?" dedi yıldız.

"Sen" dedi adam, "kimsesin. Sen oradasın. Değilsin. Herkessin. Yalnızsın. Orada bile değilsin. Yıldızsın. Sen güzel olan her şeysin. Benimsin. Benim bile değilsin. Ama... keşke. Keşke benim olsaydın yıldız, yıldız, yıldız. Kimse seni bulamazdı, hiç düşmezdin. Keşke hep yanımda kalsaydın."

Nefes almaya tekrar başladı adam, saniyelerini sayarak, ritmine dönerek. Rüzgar esmiyordu artık. Adam gitti, tekrar, yavaş adımlarla, adımlarını nefesine uydurarak, oturdu ilk baştaki yerine. Bir yalnızlık türküsü tutturdu nefes almadığı zamanlarda söyleyebilmesi için. Yıldız ağlamaya başladı birden. "Niye yokum? Olmam gerekmiyor muydu? Niye? Keşke olsaydım. Niye?" Öylece durdu yıldız. Sesler duymaya başlamıştı, anlamlandıracaktı her şeyi, çok yakındı, zihni heyecandan acıyordu, bulacağım dedi kendi kendine. Bulacağım gereken cevabı.

"Genç olduğun zamanları hatırlıyor musun" dedi adam. "Güneş gibi parıldardın."

"O zaman parlamaya devam et." diye devam etti.

"Gözlerinde bir bakış vardı, gökteki karadelikler gibi." dedi adam. "Parlamaya devam et."

"Çocukluğun ve yıldızlık arasında kaldın ve çelik esintiyle göçtün gitti. Hadi seni yabancı, seni efsane, seni şehit, parla!"

Yıldız ayağa kalktı yavaşça.

"Sırra çok çabuk eriştin" dedi adam "Ve Ay için ağladın."

"O zaman parlamaya devam et." diye devam etti.

"Gecenin gölgeleri tarafından tehdit edildin." dedi adam. "Ve ışıkta ifşa edildin."

"Ve kredini rastgele kesinlikle tükettin ve çelik esintiyle göçtün gittin. Hadi seni çocuk, seni mahpus, seni ressam, parla!"

Yıldız o an, eline aldığı ilk toprak parçasını sürdü bedenine. Yavaşça, dönerek ve dans ederek, toprağa karışmaya başladı parlayan vücudu, yavaşça nefes almaya başladı. Hayatında ilk kez, şarkı söyleyerek ve dans ederek parladı. Hayatında ilk kez nefes aldı.

Ve sonra toprak oldu tamamen.

Adam toprağın üstüne oturdu yavaşça.

Yorumlar

Popüler Yayınlar