Dual: 7622
"İyi günler bayan Goudard" dedi şişman güvenlik görevlisi. Büyücek bir lobinin ortasında duran bir danışma kulübesinin içinde oturuyor, ve kapıdan yeni giren alımlı kadına iç geçirerek fakat belli etmemeye çalışarak bakıyordu. Karşısında, şimdi büyük bir kapıdan girip ona doğru yürümeye başlamış kadının altın sarısı, birkaç bukleyle, gömleğinin altından belli belirsiz gözüken dik ve diri göğüslerine inen saçları o yürürken büyük bir asaletle sallanıyordu. Şişman güvenlik görevlisi kendini birden kadının dizüstü eteğinin yırtmacından o yürüdükçe gözüken jartiyerine bakarken buldu. Birden kendini toparladı, bu tahammül edilemezdi, karşısındaki kadın Tekulus yönetiminin en güçlü ve en akıllı kadınlarındandı, genç yaşına rağmen kendi bölgesinin temsilcisi olarak Tekulus Konsey'ine seçilmiş ve radikal fikirleriyle beğeni toplamıştı. Bu kadar başarılı bir kadının arkasından spekülasyonlar yapılmış, ama bunlar yayılmasına yardımcı olacak medyanın yokluğu yüzünden pek fazla önemsenmemişti. Şişman adam karşısında ona doğru hırsla ve başı dik yürüyen bu kadına hayran olmadan edemedi, çok güçlü, çok akıllı ve herşeyden önemlisi çok güzeldi. Tekulus Yönetim Merkez Binası'nda çalışan şişman gibi adamların aralarında yaptıkları çok meşhur bir şakanın da konusuydu bu güzel kadın, "Bence Eugénie Goudard'ın seçilme nedeni güzel olması, konsey'deki yaşlı adamlar birine bakmak istediler.". Ama tabii ki bu yanlıştı, hiç kimse Eugénie Goudard'ın zekasını tartışamazdı.
Şişman adam bunları düşünürken Goudard girişten danışma kulübesine kadar olan yolu katetmiş, camekanın ardından ona doğru bakmaya başlamıştı bile. "Merhaba." dedi uyuşturucu, kısık bir sesle. Sesinde insanı tahrik eden birşey vardı, diğer kadınlar gibi cıvıl cıvıl ve ince bir ses değildi bu. "Bay Massoud'la bir görüşmem olması gerek." Şişman adam titreyerek kafasını salladı ve ona "Evet Bayan Goudard, bu taraftan bayan." dedi ve kulübeyi terkederek özel bir asansöre yöneldi. Arkasından gelen kadının topuklu ayakkabısının sesi bile onun zihninde tahrik edici imgeler oluşturuyordu, kıpkırmızı bir şekilde arkasına dönüp "İşte" dedi bir asansörü göstererek. "Bu asansöre binin, hiçbirşeye--" derin bir nefes aldı "--dokunmanıza gerek yok. Net bir şekilde 7622 kodunu söyleyin. Direk Bay Massoud'un süitine çıkacaksınız. İ-iyi günler." Goudard hafifçe gülümsedi, yavaşça adamın önünden geçmeye başladı. Tam adamın hizasındayken durdu, elini adamın kalçasına götürüp kendi vücudunu adamınkine kenetledi. Şişman adam dik göğüslerin vücuduna değişini hissedebiliyordu. Goudard boştaki elini adamın sertleşmiş cinsel organına götürerek "Bir daha eteğime ve jartiyerime baktığını görürsem, küçüğünü ve seni bilinen dünyanın en kuytu köşesinde çocuk polisliği yapmaya gönderirim. Anlaşıldı mı?" dedi durduğu pozisyonla hiç uygun olmayan sert bir sesle. Şişman adam kafasını heyecanla salladı, birkaç özür kekeledi ve hızlıca kendini kadından uzaklaştırıp danışma kulübesine geri koştu. Goudard ona baktı, gülümsedi ve asansöre bindi.
***
"Seni tebrik etmeliyim Jenny. Jartiyerine baktığını ben bile görmemiştim."
Goudard şimdi odaya girmiş, doğulu gözüken yaşlı bir adama bakıyordu. Suratı kırışıklarla doluydu ve bu onu zeki ve bilge gösteriyordu. Beyazlaşmaya kafa tutan kahverengi saçları ve top sakalı vardı, ve esmer cildi de onu yaşına göre çekici yapan unsurları tamamlıyordu. Açık mavi gözleri müthiş bir zeka fışkırtısıyla karşısındaki kadına bakıyor ve şimdi elinde peçetesiyle tuvalete gitmekte olan şişman adamın yaptığı hiçbir hatayı yapmıyordu, bu zeki gözler o kadına bir objeden ziyade takdir ve saygıyla karışık bir nefretle bakıyordu. Gözleri ilk önce kadının elinde taşıdığı ve rulo yaptığı büyük bir kağıta kenetlendi, sonra da kadın konuşmaya başlayınca suratına kaydı.
"Teşekkür ederim Hamid, ama görmemen ilginç." Yuvarlak ve karanlık odayı aydınlatan binlerce ekranı işaret ederek "Bu kadar kameran varken." dedi.
Hamid Massoud gülümsedi, iş saatleri sırasında ve bazı geceler bu süitten çok nadir çıkardı. Bütün halk, hiçbiri bilmeden gözetim altındaydı. Bu ofisteki ekranlar sadece bu binayı ve bu binaya bağlı olarak çalışan devlet binalarını gözetliyordu, asıl ekranlar bu binanın yeraltındaki üç katlık kompleksindeydi. Bazı çalışanlar oraya "Gözleri olan köstebeklerin deliği" diyorlardı.
Mizah ve kinaye, Hamid'in hiç taviz vermediği şeylerdendi. Sert sesiyle konuştu.
"Buralarda olacağını tahmin etmiştim Jenny."
"Öyle mi? Neden?"
"Benim itibarımı sarsacak birşeyler gerçekleştiğinde hep buralarda olursun."
"Yanılıyorsun" dedi Eugénie, Hamid'i korkutan bir şekilde gülümsüyordu.
"Belki" dedi Hamid "Ama seni iyi tanıyorum. O resim hakkında bir bilgiyi vücudunu kullanarak almasaydın burada olmayacağını biliyorum."
Eugénie suratını hakarete uğramışçasına buruşturdu "Lütfen. Yanıldığını söylemeliyim." dedi, yine gülümsüyordu. "Buraya iki sebepten geldim. Birincisi, itibarını sarsacak birşeyden değil, itibarını yerle bir edecek birşeyden haberdar olduğum için geldim. İkincisi, seninle benim çok ortak noktamız olduğunu düşünüyorum."
"Öyle mi? Bu konuda farklı fikirlerdeyiz demek ki."
"Ah, katılmıyorum. Birincisi, ikimiz de yönetme aşkıyla yanıp tutuşuyoruz, ikincisi sen de ben de hırsımızla tanınan politikacılarız. Ve üçüncüsü..." elindeki büyük kağıdı Massoud'un oturduğu yuvarlak masaya serdi. Üzerinde Massoud'un yumruğunu kaldırmış bir resmi, ve altında "Biz her üyesi şerefli bir aile babası, annesi ve çocuğu olan büyük bir aileyiz!" yazısı vardı. "... eğer sessizce gitmeyi kabul etmezsen, ikimiz de başkanlığa seçilmek için bu posteri kullanmış olacağız."
Hamid şaşkınlıkla bir postere bir de gülümseyen kadına bakıyordu. Kendini toparladı ve korkutucu bir sakinlikteki sert sesiyle sordu "Ne istiyorsun?"
"Sessizce gitmeni. Senin kariyerinin bir skandalla bitmesi benim işime yaramaz ve benim seçileceğimi de garantilemez. Ama benimle işbirliği yapar ve sessizce gidersen, resimler halka açıklanmaz. İnan bana, gürültü istemiyorum. Gürültünün arasından resimleri benim yerleştirdiğim fikri ortaya çıkacaktır ve bu işime gelmez. Eğer sessizce emeklilik vaktinin geldiğine kanaat getirir ve Tekulus'un bir kadın lidere ihtiyaç duyduğunu halka beyan edersen benim elim güçlenir. Her iki şekilde de gidiyorsun Hamid, sorun bayan Massoud'un da seninle beraber utanç çukuruna yuvarlanıp yuvarlanmayacağı. Hem ne düşünüyordun? İstesen seni becerecek tonla fahişe vardı, neden seni istemeyeni seçtin?"
"İstiyordu... O fotoğrafın seçildiği gece neden öyle birşey yaptığını bilmiyorum. Açıkçası hatırlamıyorum, içkinin bir etkisi. Biz o fotoğraftan önce de vardık. Ayrıca şuna resimler diyip durma, tek bir fotoğraf var."
Eugénie duraksadı. "Tek mi? Tek bir fotoğraf mı?" Hamid kafasıyla onaylayınca "Seni aptal. Biri sana şantaj yapmak üzere. Büyük ihtimalle o fahişe bir arkadaşını çağırdı ve sen içkiliyken sana karşı koyuyormuş gibi bir fotoğrafını çektirdi. Belki de para kavgası yüzünden sonra üçüncü herif kadını öldürdü, umrumda değil. Seni ellerinin içine almışlar bile." Hamid kaşları havada karşısındaki kadına bakıyordu, hiç böyle düşünmemişti. Ama haklıydı, bir resim çekilmişse, neden bir taneyle yetinsinlerdi ki? Neden o bir taneyi oraya bıraksınlardı ki? O binaya sadece Bıçak'ların girebileceğini biliyorlardı, ve Bıçak'ların mezuniyetlerine aldıkları bir ilaç onların yalan söylemesini engellediğinden Bıçak'ların resmi ona getireceklerinden de. Radyo programlarında bu detaylar bolca anlatılmıştı. Eugénie'nin teorisi tamamen doğruydu ve lanet olsun ki şimdi elinde bir koz daha vardı. Bu yüzden Hamid, Eugénie tehditkar sesiyle konuşmaya başladığında hiç şaşırmadı.
"Bu meseleyi çözmende yardımcı olmama izin vereceksin, skandal istemediğimi söylemiştim. Meselenin büyütüldüğünün farkındasın değil mi? Kadının cesedi bulunalı bir hafta oldu ama katil bulunamadı. Halk ne diyor biliyor musun bu davaya? "Bıçakbelası.". Bıçak'lar hiçbir davayı bir hafta uzattıkları görülmemişti değil mi? Ben bu davayı çözersem, senin beni desteklemeni haklı gösterecek bir neden olur. Ya böyle, ya da aileni, emekli maaşını ve itibarını unut." dedi hızlıca. Cümlelerini bitirince direk olarak gözlerini yaşlı adamınkine kilitledi. "Başka şansın yok, Hamid."
Hamid işlerin bu noktaya geldiğine inanamıyordu, ama gerçekten de kadın haklıydı.
Başka şansı yoktu.
Yavaşça kafasını salladı. "Bu dava üzerinde çalışan Bıçak'ın adı Alec McManson. Onu çağırıyorum. Bir toplantı yapacağız."
Arkasındaki pencereden gözüken şehrin ışıkları, Hamid'in o an hissettiklerini anlatırcasına birden söndü.
Ve Hamid bu karanlıktan çıkış yolunu göremiyordu.
Şişman adam bunları düşünürken Goudard girişten danışma kulübesine kadar olan yolu katetmiş, camekanın ardından ona doğru bakmaya başlamıştı bile. "Merhaba." dedi uyuşturucu, kısık bir sesle. Sesinde insanı tahrik eden birşey vardı, diğer kadınlar gibi cıvıl cıvıl ve ince bir ses değildi bu. "Bay Massoud'la bir görüşmem olması gerek." Şişman adam titreyerek kafasını salladı ve ona "Evet Bayan Goudard, bu taraftan bayan." dedi ve kulübeyi terkederek özel bir asansöre yöneldi. Arkasından gelen kadının topuklu ayakkabısının sesi bile onun zihninde tahrik edici imgeler oluşturuyordu, kıpkırmızı bir şekilde arkasına dönüp "İşte" dedi bir asansörü göstererek. "Bu asansöre binin, hiçbirşeye--" derin bir nefes aldı "--dokunmanıza gerek yok. Net bir şekilde 7622 kodunu söyleyin. Direk Bay Massoud'un süitine çıkacaksınız. İ-iyi günler." Goudard hafifçe gülümsedi, yavaşça adamın önünden geçmeye başladı. Tam adamın hizasındayken durdu, elini adamın kalçasına götürüp kendi vücudunu adamınkine kenetledi. Şişman adam dik göğüslerin vücuduna değişini hissedebiliyordu. Goudard boştaki elini adamın sertleşmiş cinsel organına götürerek "Bir daha eteğime ve jartiyerime baktığını görürsem, küçüğünü ve seni bilinen dünyanın en kuytu köşesinde çocuk polisliği yapmaya gönderirim. Anlaşıldı mı?" dedi durduğu pozisyonla hiç uygun olmayan sert bir sesle. Şişman adam kafasını heyecanla salladı, birkaç özür kekeledi ve hızlıca kendini kadından uzaklaştırıp danışma kulübesine geri koştu. Goudard ona baktı, gülümsedi ve asansöre bindi.
***
"Seni tebrik etmeliyim Jenny. Jartiyerine baktığını ben bile görmemiştim."
Goudard şimdi odaya girmiş, doğulu gözüken yaşlı bir adama bakıyordu. Suratı kırışıklarla doluydu ve bu onu zeki ve bilge gösteriyordu. Beyazlaşmaya kafa tutan kahverengi saçları ve top sakalı vardı, ve esmer cildi de onu yaşına göre çekici yapan unsurları tamamlıyordu. Açık mavi gözleri müthiş bir zeka fışkırtısıyla karşısındaki kadına bakıyor ve şimdi elinde peçetesiyle tuvalete gitmekte olan şişman adamın yaptığı hiçbir hatayı yapmıyordu, bu zeki gözler o kadına bir objeden ziyade takdir ve saygıyla karışık bir nefretle bakıyordu. Gözleri ilk önce kadının elinde taşıdığı ve rulo yaptığı büyük bir kağıta kenetlendi, sonra da kadın konuşmaya başlayınca suratına kaydı.
"Teşekkür ederim Hamid, ama görmemen ilginç." Yuvarlak ve karanlık odayı aydınlatan binlerce ekranı işaret ederek "Bu kadar kameran varken." dedi.
Hamid Massoud gülümsedi, iş saatleri sırasında ve bazı geceler bu süitten çok nadir çıkardı. Bütün halk, hiçbiri bilmeden gözetim altındaydı. Bu ofisteki ekranlar sadece bu binayı ve bu binaya bağlı olarak çalışan devlet binalarını gözetliyordu, asıl ekranlar bu binanın yeraltındaki üç katlık kompleksindeydi. Bazı çalışanlar oraya "Gözleri olan köstebeklerin deliği" diyorlardı.
Mizah ve kinaye, Hamid'in hiç taviz vermediği şeylerdendi. Sert sesiyle konuştu.
"Buralarda olacağını tahmin etmiştim Jenny."
"Öyle mi? Neden?"
"Benim itibarımı sarsacak birşeyler gerçekleştiğinde hep buralarda olursun."
"Yanılıyorsun" dedi Eugénie, Hamid'i korkutan bir şekilde gülümsüyordu.
"Belki" dedi Hamid "Ama seni iyi tanıyorum. O resim hakkında bir bilgiyi vücudunu kullanarak almasaydın burada olmayacağını biliyorum."
Eugénie suratını hakarete uğramışçasına buruşturdu "Lütfen. Yanıldığını söylemeliyim." dedi, yine gülümsüyordu. "Buraya iki sebepten geldim. Birincisi, itibarını sarsacak birşeyden değil, itibarını yerle bir edecek birşeyden haberdar olduğum için geldim. İkincisi, seninle benim çok ortak noktamız olduğunu düşünüyorum."
"Öyle mi? Bu konuda farklı fikirlerdeyiz demek ki."
"Ah, katılmıyorum. Birincisi, ikimiz de yönetme aşkıyla yanıp tutuşuyoruz, ikincisi sen de ben de hırsımızla tanınan politikacılarız. Ve üçüncüsü..." elindeki büyük kağıdı Massoud'un oturduğu yuvarlak masaya serdi. Üzerinde Massoud'un yumruğunu kaldırmış bir resmi, ve altında "Biz her üyesi şerefli bir aile babası, annesi ve çocuğu olan büyük bir aileyiz!" yazısı vardı. "... eğer sessizce gitmeyi kabul etmezsen, ikimiz de başkanlığa seçilmek için bu posteri kullanmış olacağız."
Hamid şaşkınlıkla bir postere bir de gülümseyen kadına bakıyordu. Kendini toparladı ve korkutucu bir sakinlikteki sert sesiyle sordu "Ne istiyorsun?"
"Sessizce gitmeni. Senin kariyerinin bir skandalla bitmesi benim işime yaramaz ve benim seçileceğimi de garantilemez. Ama benimle işbirliği yapar ve sessizce gidersen, resimler halka açıklanmaz. İnan bana, gürültü istemiyorum. Gürültünün arasından resimleri benim yerleştirdiğim fikri ortaya çıkacaktır ve bu işime gelmez. Eğer sessizce emeklilik vaktinin geldiğine kanaat getirir ve Tekulus'un bir kadın lidere ihtiyaç duyduğunu halka beyan edersen benim elim güçlenir. Her iki şekilde de gidiyorsun Hamid, sorun bayan Massoud'un da seninle beraber utanç çukuruna yuvarlanıp yuvarlanmayacağı. Hem ne düşünüyordun? İstesen seni becerecek tonla fahişe vardı, neden seni istemeyeni seçtin?"
"İstiyordu... O fotoğrafın seçildiği gece neden öyle birşey yaptığını bilmiyorum. Açıkçası hatırlamıyorum, içkinin bir etkisi. Biz o fotoğraftan önce de vardık. Ayrıca şuna resimler diyip durma, tek bir fotoğraf var."
Eugénie duraksadı. "Tek mi? Tek bir fotoğraf mı?" Hamid kafasıyla onaylayınca "Seni aptal. Biri sana şantaj yapmak üzere. Büyük ihtimalle o fahişe bir arkadaşını çağırdı ve sen içkiliyken sana karşı koyuyormuş gibi bir fotoğrafını çektirdi. Belki de para kavgası yüzünden sonra üçüncü herif kadını öldürdü, umrumda değil. Seni ellerinin içine almışlar bile." Hamid kaşları havada karşısındaki kadına bakıyordu, hiç böyle düşünmemişti. Ama haklıydı, bir resim çekilmişse, neden bir taneyle yetinsinlerdi ki? Neden o bir taneyi oraya bıraksınlardı ki? O binaya sadece Bıçak'ların girebileceğini biliyorlardı, ve Bıçak'ların mezuniyetlerine aldıkları bir ilaç onların yalan söylemesini engellediğinden Bıçak'ların resmi ona getireceklerinden de. Radyo programlarında bu detaylar bolca anlatılmıştı. Eugénie'nin teorisi tamamen doğruydu ve lanet olsun ki şimdi elinde bir koz daha vardı. Bu yüzden Hamid, Eugénie tehditkar sesiyle konuşmaya başladığında hiç şaşırmadı.
"Bu meseleyi çözmende yardımcı olmama izin vereceksin, skandal istemediğimi söylemiştim. Meselenin büyütüldüğünün farkındasın değil mi? Kadının cesedi bulunalı bir hafta oldu ama katil bulunamadı. Halk ne diyor biliyor musun bu davaya? "Bıçakbelası.". Bıçak'lar hiçbir davayı bir hafta uzattıkları görülmemişti değil mi? Ben bu davayı çözersem, senin beni desteklemeni haklı gösterecek bir neden olur. Ya böyle, ya da aileni, emekli maaşını ve itibarını unut." dedi hızlıca. Cümlelerini bitirince direk olarak gözlerini yaşlı adamınkine kilitledi. "Başka şansın yok, Hamid."
Hamid işlerin bu noktaya geldiğine inanamıyordu, ama gerçekten de kadın haklıydı.
Başka şansı yoktu.
Yavaşça kafasını salladı. "Bu dava üzerinde çalışan Bıçak'ın adı Alec McManson. Onu çağırıyorum. Bir toplantı yapacağız."
Arkasındaki pencereden gözüken şehrin ışıkları, Hamid'in o an hissettiklerini anlatırcasına birden söndü.
Ve Hamid bu karanlıktan çıkış yolunu göremiyordu.
Yorumlar