Ölüm size yaklaştığında ölümdür sadece. Ondan önce uyanılması gereken bir rüyanın nihayeti gibi gözükür. Hep geleceği konuşulur ve hiçbir zaman ne vakit geleceği üzerine kafa yorulmaz. Hazırız denilir ve korkmama belirtileri fışkırır gözümüzden, ama ruhumuzun bilincimize kapalı karanlık dehlizlerinde korkudan başka birşey dolaşmamaktadır. O zindanlarda sadece Allah'ın hükmedebildiği ve bükebildiği bir direnç vardır bu korkuyu orada tutan. O direnç yıkılır bazen, çoğu kez başkaları rüyadan uyanınca.

Hiç ölümünüzü düşlediniz mi? Merak ettiniz mi? Bir beyazlık içine düşeceğimi hayal etmişimdir hep ben. Bulutlar kadar yoğun ve gök kadar saf bir beyazlığa, sanki çocukken annemin yatağına, o saf hevesle atlıyormuşum gibi atlayacağım ölünce. Bilemiyorum aslında, çocukken ölüm hakkında vardığım ilk bilinçli kanı kimsenin bu konuda yorum yapamayacağının kesin olduğuydu. Çocukken böyle temel fikir şablonları kuruyoruz değil mi? Bazen annemizin, babamızın katkıları, bazen de kendi özgür irademizin ve arkadaşlarımızın. Bu şablonlar sonra başka şablonları seçmek için kalıp oluveriyorlar başımıza, ve o başka şablonlar da nihayetinde bizi kalıba dönüştürüyor, kalıbın içindekini dondurmasa da.

Ve ölüm, bu şablonların en önemli yerinde duruyor asaletiyle, korkacak mısınız, korkmayacak mısınız? Çoğu kişi korkmuyormuş gibi yapmayı çok seviyor ve bunda başarılı bile oluyor zaman zaman. Ama gerçek düşünürler bilir ki ölümden korkmanın cesur insanlar için sebebi vardır ve dolayısıyla sadece gerçek cesurlar ölümden tam anlamıyla korkarlar. Diğerleri kaybetmekten, fırsatları kaçırmaktan ve en aşağılığı acıdan korkarlarken, cesurlar tam manasıyla ölümden korkarlar, çünkü onlar dünyada bıraktıkları insanların üzülmelerini önlemek için herşeyi yapabilenlerdir.

Ölüm, küçük, komik bir kutudan fırlayacak cin gibidir, ona in misin cin misin sorusunu soramadan sizi sandalyenizden düşürecek bir cindir hem de. Onu kontrol edemezsiniz, ve o küçük kutudan fırlayacağını bilirsiniz. Kutuyu açmayı ertelemenin ise bir yolu yoktur, çünkü kutu açılmak için kolunuzun kalkmasını bekler, ve hiçbirşeyden olmasa bile bir gün kolunuz üşüdüğü için kalkar. Kış günler o kutunun başında çetin geçer zira.

Peki gözyaşları? Peter Sellers'ın cenazesinde çalan şarkının, Sellers'ın özel isteği üzerine en nefret ettiği şarkı olduğunu bilseler akrabaları bu zeki mizaha gülerler miydi? Vasiyetinde kimsenin ağlamamasını isteyen bir adam annesi öldüğünde onun arkasından ağlasa iki yüzlü hisseder miydi kendini? Neden gözyaşlarıdır hep hüznün arkasından gelen? Neden göğsünüzün altında, kalbinizi itekleyen bir düğüm duygusu boynunuza sıçrayıp gözlerinizden tuzlu su olarak fışkırır? Ama sanırım bu soru zaten sorulamaması imkansız bir soru ve tam olarak cevabı olmayan nadir sorulardan biri. Diğerlerinin hepsinin de neden ile başlaması ise, tabii ki, tesadüf değil. Hiçbir şey tesadüf değildir, çünkü Allah zar atmayı sevmez.

Ben? Ben hataları çok fazla olan biriyim. Ben hatalarının en büyüğü kendi hatalarını görmezlikten gelmek olan bir günahkarım. Ben kafasında fırtınalar kopan sakin bir denizim. Ve ben ölümden kork...

what if tomorrow we'd wake up and see
that the world we know and fought for
turned out to be a vaudeville
nothing but a pure shakesperean stage show

what if cans would turn out to be props
and pornos turn out to be a fallen art
what if farmers would give nothing about crops
and criminals good friends with cops

then I would turn to bed and sleep
hoping that I would go back dreaming
where everything was set in stone
where minds weren't working

because that is when I'm happy
just as a junkie using drugs
the junkie doesn't want to cry
and rest assured, neither do I

Acetaminophen
Şimdi Yazdı.

Yorumlar

Popüler Yayınlar