I was alone, staring over the ledge, trying my best not to forget.

Önce bir duyurum var blogumu okuyan azınlığa,  yanlış hikayeler devam edebilir de, etmeyebilir de. Tamamen benim keyfime ve işlerime kalmış bir şey. Aklımda bazı hikayeler var, fakat önce aklımdaki diğer bir takım şeyleri de o hikayeyle bağlantılı olarak ayırt etmem gerekiyor. Seriyi şok değeri için veya "hepimizin içinde bir kötülük vardır" gibi bir mesaja itaat etsin diye yazmıyorum, yazmayacağım da. Yine, yaptığım tek şey, her zaman yaptığım gibi, sadece bir şey söylemek, ve söyleyeceğim bir şey olduğu zaman basitçe söyleyeceğim her zaman yaptığım gibi.

***

Öz nedir? Buradan soruyu neyim ben'e getirebilir miyim bilmiyorum, gelip gelmemesi çok önemli değil zaten. Fakat yine de... öz nedir? Yani Siddartha'nın aradığı şey ne? Ben öz diye şahsımdan farklı bir şey düşünmemiştim bugüne kadar, düşünmek de hala saçma geliyor. Benim şahsım her zaman bildiklerim oldu benim gözümde, özüm de öyle. Bu yüzden gördüğüm her sanatın peşine düşüp onu kovaladım, annemin deyimiyle "tuvaldaki izimi güçlendirebilmek için bulabildiğim her renk boyayı katmaya çalıştım paletime". Ama doğu felsefesinin batı felsefesi tarafından yorumlanmış kısmı, ya da hadise pespembeyse belki gerçekten de doğu felsefesi, bana katılmıyor. Onların iddiası bilginin çekirdeğin dışında olduğu yönünde.

Ama sorun ne biliyor musunuz?

O çekirdeğin varlığından haberdar olmak bile bir bilgi. Ve burası, tam bu "bilgi", benim tüm o teorilere itiraz ettiğim nokta oluyor. Onlar temelde çekirdeğin dışını soymak için çekirdeğin dışındakileri kullanıp sonra atmayı savunuyorlar, ve ben çekirdeğe ulaşmak istemiyorum. Bu hayatımda artık çok büyük bir yer taşıyan bir şey değil... oysa ki öyleydi. Bilmek için bilmek, ne kadar hoş geliyor değil mi kulağa? Bana gelmiyor artık. Bir arkadaşla konuşurken söyledi birden, "ölmekten gocunmam, çünkü ölünce en büyük sırrı açığa kavuşturmuş olacağım". "ama bununla övünemeyeceksin" dedi. Garip garip baktı bana, "övünmek değil ki olay" dedi. Bu diyalogun öteki tarafındaydım ben. Ne zaman değiştim bilmiyorum, ama değiştim, tamamen. Ölümün arkasında ne var bilmek istemiyorum artık, bilmek için bilmek beni ilgilendirmiyor. Hayatımı yaşamak hayatımı öğrenmekten çok daha vahim bir hale gelmiş benim için ve bunu böyle yazabilmem bundan gurur duyduğumu gösteriyor.

Ve ben bu yüzden, kabuğumsa eğer şu an tanıdığım, yarattığım ve büyüttüğüm, onu bırakmak istemiyorum. Ben bu kabuğun her köşesinden sorumluyum, her yanını biliyorum ve bilmem gereken tek şeyin o olduğuna da yüzde yüz ikna olmuş durumdayım. Ve doğu neye inanırsa inansın, ben hiçbir şeyi öze ulaşmak için yok etmeye niyetli değilim.

***

Kasım bitiyor lan... ne zaman başladı ki?

***

Taa bir buçuk sene önce, zamanın yavaş ilerlediği bir gün, not defterine "en önemli şey kontrol" demişim sakince.  Dediğim bir şeyi kavramamın, tam anlamıyla farkına varıp kavramamın bir buçuk sene sürmesi ne kadar acayip bir şey olmuş. Hoş bir acayiplik.

Yorumlar

neoxolmis dedi ki…
Yanlış hikayelerinin çıkış noktasındaki ruhsal durumunu ve düşsel durumunu merak ediyorum desem?

Onları okurken, tüylerim fazlasıyla diken diken olmuştu. Bu yüzden yorum yazmadım onlara. Bu biraz itiraf birazda açıklama oldu, neyse.

Yazdıklarımızın farkına, bazen anında bazen ise yıllar sonra farkına varabiliyoruz. Bende sık sık bu duruma düşüyorum. Yazdığım bir kaç sözün doğruluğunu aylar sonra farkedebiliyorum.


Live is life na na naaaa
yiğitcan dedi ki…
bunun ruhsal bir sagliksizlika alakasi yok, yani ortada sizofrenik, sapik bir durum yok. bana zarari olabilecek bir durum var, ama o senelerdir var ve bugune kadar hasar vermis degil. yanlis hikayeler de o durumun bir sonucu, yani o durumun "saglikli bir yere" atilmis sonucu =)
neoxolmis dedi ki…
Eh dikkat edersen herhangi bir yorumda bulunmadım, ruhsal sağlığınla alakalı, sadece merak etmiştim =)

Yanlış hikayelerin, yanlış gerçekler olmaması dileğiyle.

Popüler Yayınlar