Nicotine, valium, vicadin, marijiuna, ecstasy and alcohol.

Politia Nox: Pi-Omicron-Gamma-Epsilon-Sigma
Karanlıktı. Önü, arkası, sağı, solu, gözlerinin görebildiği her yer. Karanlıktı. Gözlerini açmış ya da açmamış olsun, elleriyle etrafı taramış ya da taramamış olsun, fark etmezdi. Karanlıktı her yer. Ama o yine de gözlerini açık tuttu, elleriyle de etrafı taramaya başladı.

Yavaşça dar geçitlerden geçerken ellerinin kanamaya başladığını farketti. Yapamıyordu, elleriyle etrafını tarayarak ilerlemesi mümkün değildi. Ellerini indirdi, fakat bu sefer de nereye gittiğini bilmeden gidiyordu, ya görmediği bir duvara toslarsa? Ya sağından bir çıkış geçer de onu fark edemezse? Tekrar ellerini kaldırdı, acıyorlardı artık. Kan oluk oluk toprağa akıyor, yürüdüğü yerlerden bir iz bırakıyordu. Yine indirmeyi düşündü, fakat yapmadı. Bağırmamak için ısırdığı dudakları titremeye ve kanamaya başlamıştı. Dişlerini geri çekip bir çığlık koyverdi birden, sinirle kesik kolunu duvara vurdu, daha fazla kanıyordu artık kolu. Bir daha vurdu, bir daha ve bir daha, ta ki bağırmaktan sesi kısılıp kanamaktan kolu morarana kadar.

İlerlemeye devam etti. Hala karanlıktan başka bir şey görmüyordu, hala elleri kanıyordu, ama o ilerliyordu. Arada gözlerini kapatıp yolun sonunun ne olacağını hayal ediyordu, en olmadı tünel kazmaya başlardı. Evet, belki garantisi olan bir iş değildi, büyük ihtimalle zaman kaybıydı, ama... olsun. En olmadı tünel kazardı. Bir an kanayan ellerinin acısını unutup neşelendi. Sonra kesik kolu ona buna vakti olmadığını hatırlattı acı bir şekilde. Durdu. Kafasını çevirip az önceki sinir nöbetinin acısını çeken koluna baktı. Kafasını kaldırdı, göğü göremiyordu. Işık buraya uğramamıştı ve hiç uğramıyordu. Birden lanet savurmaya başladığını fark etti, o düşmüştü, hepsi kum fırtınası yüzündendi, hatta belki de savaş arkadaşları, hatta belki de düşmanları yüzünden. Güneş yüzünden düşmüştü. Eğlenceli ve sert toprakların ayrımı yüzündendi. Suçlulardı, o mağdurdu, onların hatalarının acısını çekiyordu. Buna emindi. Birden öfkeyle doğruldu, onlar ne cüretle yukarıda güneşle ziyafet çekerken o aşağıda karanlıkta kalıyordu? Bu kabul edilemezdi. Durdu, bir küfür daha savurdu görünmeyen güneşe ve toprağa. Düşmanlarına, müttefiklerine ve kum fırtınasına. Bir küfür daha savurdu annesine, babasına, fahişesine ve kan kardeşine. Bir küfür de tanrısına savurdu. Sonra oturdu. Kollarını acemice kavuşturmaya çalıştı, dudağı kanıyordu, kolunu hissetmiyordu, fakat öfke hepsini unutturmuştu. Kesik koluna baktı. Birden anladı.

Hepsi onun suçuydu. Onun tercihleri, onun kabahati, onun seçiminin ona ait olan sonucu.

O yalnızdı. Karanlığın tek gerçek olduğu bir dünyada, her şey eninde sonunda ona bağlanıyordu. O karanlığa anlam verebiliyordu, karanlığın davranışlarını kontrol edebiliyordu, karanlığı kullanarak dünyasını aydınlatabiliyor ve güneşi kendinden uzaklaştırabiliyordu.

O karanlığın polisiydi.

***

İnsanlar dışarıdan o kadar huzurlu, o kadar sarsılmaz ve emin gözüküyorlar ki. Dışarıdan öyle göründükleri için onlardan tiksiniyorum. Kıskanıyorum onları. Ben düşünmemek istiyorum, beyaz bir cehalete düşmek. Konu mankeni olmak istiyorum ben. Havva'nın elmayı yemesinden önceki insanlığa dönmek istiyorum, iyi ve kötüye maruz kalmamış, dengenin iki tarafına da hükmetmeye niyetli olmayan, günahsız insanlığa.

Ya da hayır, ne istiyorum ben biliyor musunuz? Kontrol. Düşüncelerim ve hayat üzerinde tam kontrol. Dünyanın ne olduğunu tam olarak algılamak istiyorum ve ona hükmetmek istiyorum.

***

Beş gün önce on yedi yaşıma girdim. Annemin yaptığı pasta dışında hiçbir halt hatırlatmadı bana bunu. Anneannem ve annem kutladı sadece doğum günümü, halamlar falan da aradılar. Öyle geçti gitti. Buruk bir tat bıraktı ağzımda, bir şekilde daha fazlasını istedim. Maddi durumumuz önümdeki Mew oyuncağından daha kötü olduğu için (Mew oyuncağının gelir gider dengesi sıfır bölü sıfır belirsizliğini oluşturuyor, bizimkisi ise azalan bir fonksiyon) hediye de almadım. Sırf bunun vermiş olabileceği bilinçaltı rahatsızlığıyla babamı arayıp pazartesi buluşmak istediğimi söyledim. Yanlış anlamayın, babamı hakikaten özlemiştim de, bugüne kadar hep o beni arardı gel buluşalım diye. Bilmiyorum ne dürttü beni. Neyse, hareketin amacı o an ne olursa olsun, bu denklemden en azından babam mutlu çıktı, bu da bütün niyeti nötrlüyor kanımca.

Kafama sıçılıyor bu sene yani özet olarak. Pff. Emo olasım var.

***

Neyse.

Yorumlar

Doğum gününün tarihini bilseydik kutlamaz mıydık? ._. Doğum günü kutlanmayacak bir adam mısın ki sen, evrence senin doğum gününü kutlamama kararı almış olalım?

Ayrıca doğum günleri bana saçma gelse de evet, insanın kendisini özel hissettiği, hissetmesi gereken bir gün.

İyi ki doğdun bu arada :) Kalıplaşmış bu cümleyi kendi anlamında kullanıyorum, gerçekten iyi ki varsın.

Öte yandan, kontrol istemişsin ancak kontrol edebilecek kudreti istememişsin. "Hükmetmek demişim ya" deme bana, hükmetmek de kudret değildir tam olarak, hükmedenler imparatorlardır.

Her şeyin başını ve sonunu bilebilmek; kısaca bir çeşit tanrılık istemişsin. Peki Bruce Almighty'i izlemiş miydin? Kudret olmadan tanrıcılık oynamak nasıl biz kaosa sebep oluyor görmüşsündür.
yiğitcan dedi ki…
Sağol, gerçekten sağol. =)

Bahsettiğim kontrol ise benimle alakalı şeyler üzerinde, düşüncelerim, hayatım... bunlar üzerinde yüzde yüz kontrol istiyorum, üçüncü veya beşinci faktörlerin etkilediği uzun denklemler değil, sadece ben, benim hatalarım ve onların sonuçları.
Eöö. Yine de tanrıcılığı istiyorsun desem?

Hayatın üzerinde %100 kontrol sahibi olmayı istemek az buz bişi istemek diildir bence ^^;

Popüler Yayınlar