Tell me all of your secrets, cannot help but believe this is true.

İlham. İlginç bir şey.

***

Delirdiğime karar verdim. Delirmek üzere olduğuma. Akıl sağlığımı koruyan tek şeyin aslında deli olmam gerektiğine karar vermiş olduğum gerçeğini kabullendim sonra. Her şey çok ağır ve acı verici gelişiyor şu an.

Şaka yapmıyorum. Keşke şaka yapsaydım, ilgi çekmek için bağıran emo bir velet olsaydım. Yapmıyorum. Varsanrılarımın maddi bir şeyi varmış gibi göstermelerini bile dilerdim. Hayır, benim hayatı algılama biçimim tamamen bir varsanrıdan ibaretmiş. Tamamen.

Nasıl başladı bilmiyorum, nasıl biteceğini bilemediğim gibi. Ortada belli etkilerin belli tepkiler meydana getirmesiyle sonuçlanan bir denklem var, ama ben denklemi formüle edemiyorum. Tek bildiğim, bir noktada, hayatın haddinden fazla metafizik olduğunu sandığım, tepki bu. Etki birçok şey olabilir, bilmiyorum.

Her şey kafamda bu seneye girmeden önce bir anlaşma yapmamla başladı. WoW'u bırakırsam ÖSS'yi kazanacağım dedim. Hayat'a? Allah'a? Bilmiyorum. Sadece bu anlaşmayı yaptım. Çok zor oldu WoW'u o dönem bırakmak, fakat karşılığında elimde bir çalışma azmi vardı. Ben de bunu bir anlaşma olarak algıladım. Bir şey gitti, bir şey geldi. Bu kadar basitti. Çalıştım, çok çalıştım, iyi çalıştım.

Sonra yavaş yavaş bu basit ve büyük ihtimalle metafizikten ziyade mantıkla da açıklanabilecek anlaşmalar boyut değiştirdi. Ekim ayında karşıma iki büyük fırsat çıktı. Ben, bunu hayatın, kaderin üç seçeneği olarak algıladım. Sembolik anlatımın gücü beni etkiliyordu, hayat o kadar epik ve edebiydi ki gözümde... Üç fırsat arasında dengeler kurup anlaşma yaptım yine. Belli şeyler diğerlerinin önüne geçecekti.

Sonra istediğim şeylerin, eğer istersem olabileceğine inanmaya başladım. Şu an buradaki hatayı anlıyorum, bir takım tepkiler ben sadece yeterince istedim diye meydana gelmiyordu, ben öyle olduğuna inanmayı istiyordum. Ama o zaman buna inanıyordum ve kendimle bir savaşa girdim. Yeterince istemek istiyordum bir şeyi. Bazı düşünmeden gerçekleştirdiğim şeyler, isteklerimin önüne geçecek diye korkuyordum. Olasılıklar olmamalıydı... acı çekiyordum. Acı çekiyordum.

Sonra hayatı farklı algılama biçimlerinden geçen bir boşluk olarak değerlendirmeye başladım. Ben onu nasıl algılarsam öyle oluyordu o. Kafamda hükmedebileceğim iki seviye olduğuna inandırdım kendimi, "gerçekler" seviyesi bilimsel etki ve tepkilerin formüle edilebilir dünyasıydı, "sezgi" seviyesi ise anlaşmalar ve isteklerle yürüyordu. Ben gerçekler seviyesine geçmeliydim.

Geçtiğime, ama bunun karşılığında iç huzurumu kaybettiğime inandım, geçmişe baktığımda acıyı hatırlamıyordum çünkü. Hala da hatırlamıyorum. Hala bir şeyler kaybettiğime inanmaya yatkın bir kısım var içimde.

Ve şimdi acı çekiyorum, son altı ayım bu düşüncelerin zihnimi parçalamasıyla geçti. Ve işin en acı tarafı ne biliyor musunuz?

Bunları buraya yazıyorum, çünkü daha önce yazdığım her şey hayatımdan yokoldu. Daha önce kendime ait bahsi geçen her şey bahsin geçmesinin ardından yitti. Bunun da öyle olmasını istiyorum, deli gibi. Deli gibi.

Deli.

Deli.

Lütfen.

Yorumlar

İnandığın ve üzerine inşa ettiğin gerçeklikler parçalandığında deli olduğunu düşünebilir insan. Ama delilik kötü bir şey değil bence. Biraz da "özgürlük" veriyor hamlelerine. Acı dolu olabilir düşüncelerin parçalaması ama bunlar ödediğin bedel olacak.

O yaptığın anlaşmalardan çoook yaptım ben. Bu sene de var bir tane, henüz bedelini ödemediğim ve taksitleri çoook zorlayacak bir arzum var. İşe yarıyor ama.

Gerçeklik seviyesine geçilmeli ve sezgi diyarından uzak durulmalı diyorsun da gerçek kısmı ne kadar gerçek?

Popüler Yayınlar