Staperw Destanları : Ev : Bölüm Altı : Yalan

Simsiyah bir karanlığa bakıyordu. Karanlıkta kendi yüzünü seçebiliyordu. Sinirliydi. Kendisi mi yoksa karanlıktaki yansıması mı bilmiyordu. Ama sinirliydi, bu kesin. Keskin dikenler batıyormuş gibi vücudunun her yanı ağrıyordu, ağlamak istiyordu ama gözyaşları da karanlık olacaktı, korkuyordu. Karanlık aydınlanmaya başladı, ve yavaş yavaş gözlerini açtı. Karşısında duran kişiye baktı uzun süre, sonra onu tanıdı. Rinéz'di bu. Birkaç saniye hareketsiz kaldı, düşündü, ardından Rinéz'e birşey söylemek için kafasını kaldırdı fakat Rinéz onun sözünü kesti.

"En sonunda uyandın"

Nac olan biteni hatırlamıştı. Bir oyuna getirilmiş olmalıydı, babamın gemisi dediği de bir rehin gemisiydi belki de.

"Yo hayır Nac. Kafandan geçenleri tahmin edebiliyorum. Sana ihanet etme sebebimin para yüzünden olduğunu düşünüyor olmalısın, seni Tigil'e sattığımı." dedi Rinéz. Nac'in şaşkın bakışlarını görünce de bir kahkaha koyverdi ve ekledi "Bir Tigil gemisinde olduğunu bilmiyor muydun? Bu gerçekten acınası bir durum Nac. Eh, az sonra karşılaşacağın durumu düşünerek şimdilik-" bunu derken parmaklarını Nac'in vücudunda gezdiriyordu "seninle dalga geçmeyeceğim" ve uzun tırnaklarıyla Nac'in bir parça etini koparıp yere attı. Nac acıyla inledi, fakat onu asıl inciten Rinéz'e inanmış olmasıydı. Karşısındaki kızı sevdiğine inanamıyordu şimdi. Fakat bu duyguların üstüne kaynar su gibi gelen bir duygu hissetti birden, öfke. Karşısındaki kızı parçalamak istiyordu, onu öldürmek istiyordu, bulabildiği her yerini tekmelemek istiyordu. Rinéz onun bu düşüncelerinden zevk alıyor gibi görünmekteydi. "Bana saldırmak istiyorsun belki ama, seni bağlayan Deogb en sağlamından" dedi Rinéz "Kalbini kırdığım için üzgünüm ama ben seni öldürene kadar sen bunu deneyecek fırsatı bulamazsın bile" haince gülümseyerek. Deogb. Nac bu terimi hatırlıyor gibiydi, Tigil literatüründe ölüm yatağı demekti. Kafasını oynatamıyordu, saçlarından çivilenmişti çünkü. Saçının her teli aşırı güçlü mikro-çivilerle sabitlenmiş bir halde ne kadar sinirli gözükülebilinirse, o kadar sinirli gözüküyordu, fakat Rinéz bundan keyif alıyor gibiydi. "Seni götürme zamanı gelmiş" dedi gülerek "Gel benimle" ve sanki Deogb bu komutu bekliyormuş gibi öne atıldı. Birkaç kapıdan geçtiler, ve büyük kapkaranlık bir odaya vardılar. Rinéz bağırarak ışıkların açılmasını komutunu verdiğinde, karşısında duran şeyin yaratacağı şoka karşı hazırlanmak için Nac'in zamanı yoktu, buna hazırlanması için ne kadar zaman gerekirdi bilemiyordu da.

Karşısındaki, kendisiydi.

Karşıdaki Nac, "Jgolh alt Deogb" diye kükredi. Birkaç ufak robot koşarak birkaç tuşa bastılar ve Nac çözüldü. Ağzını esnetti, o da Deogb'da kilitliydi çünkü, ve ilk sorduğu soru "Sen kimsin?" oldu, büyük bir şaşkınlık içeren ifadeyle.

"Anlamadın mı? Ben senim."
"Ne? S-Sen bir klon musun?"

Karşıdaki Nac Rinéz'e dönüp çıkmasını söyledi. Rinéz, bizim Nac'i çok şaşırtarak hızlıca dışarı çıktı. Karşıdaki Nac bir komut ta droidlere verdi ve onlar da aynı hızla dışarı çıktı.

"Şimdi, yalnız kaldığımıza göre, daha rahat konuşabiliriz." dedi. "Ben senin bir klonun değilim. Bunu açıklayacağım, fakat önce neler yaptığını bilmek istiyorum"

Nac şaşırmıştı, fakat itiraz etmek istemedi, ve bütün hikayesini anlattı. Karşıdaki Nac Staperw'deki "dikenleri" anlattığı bölümde sert bir inilti çıkardı fakat onun dışında hiç sözünü kesmedi. Nac sözünü bitirip usulca karşıdaki kopyasına baktı. Onun ne diyeceğini merak ediyordu.

"Çok zekice. Lanet bir zeka" dedi Karşıdaki. "Üstelik ne olup bittiğinden de haberin yok."

Kafasını yavaşça kaldırdı ve Nac'e baktı.

"Yaşamının başlangıcını hatırlıyor musun?"
Nac bu soruya şaşırmıştı, cevap verme fırsatı bulamadan Karşıdaki konuştu
"Ben seninkini hatırlıyorum."
Nac hiçbirşey anlamıyordu, bu adam aynen onunla aynı yaşta gözüküyordu. Yine ağzını tam açacakken Karşıdaki onu susturdu.
"Sen" dedi yavaş yavaş, tane tane "benim klonumsun."
Nac şok olmuştu. Bu adam neler saçmalıyordu böyle.
"Ne demek istiyorsun sen?" dedi hınçla. Çok öfkelenmişti.
"Sen, benim klonumsun. Üç ay önce benden kopyalandın. Ve Kok ile Noth ırkının yaşadığı Dentvit gezegenine bırakıldın. Kafanın gerisine bir buzul çipi takıldı. Bu çip ancak senin atmosferde sürtünmen sonucu açığa çıkacak bir ısıda aktive oluyordu. Sen o dünyayı bilmeden yokettin."

Nac çok öfkelenmişti, "YALANCI!" diye bağırdı. Karşıdaki sakindi, hatta hüzünlüydü."

"Görüyorsun ya dostum, herşey benim bir yalancı olmamla başlıyor." Nac'in anlam veremeyen öfkeli yüzüne baktı ve "sana herşeyi anlatacağım. Sadece gerçekleri, gel oturalım" diyerek iki sandalyeyi gösterdi. İkiside onlar oturur oturmaz onlara dünyanın en rahat koltuğunda oturuyor hissi verdirecek çiplerini faaliyete geçirdi. Şimdi iki rahat kırmızı koltukta oturuyorlardı. Karşıdaki Nac konuştu,
"Noth'lar askerlerini yönetmeleriyle tanınır, fakat buradaki yönetmeden kastım askeri değildir. Noth'lar askerlerini ölülere beyin takarak yaratır. Ve o beyinleri de teknisyenler kontrol eder, bir oyun gibi. Ve askerler hiçbirşey hatırlamazlar haliyle. Noth'lar bu teknolojiyi keşfettiklerinde toydular, kime satacaklarını bilemediler. Ve onlar da Tigil'e sattılar, Tigil onların kendi çalışanlarını da bu şekilde yaratmasına göz de yumuyordu üstelik." Nac ağzını açmaya yeltendi, Noth kumandanı Kibâ'nın Staperw çalışanı olduğunu söylemesini söyleyecekti belki ama Karşıdaki onu susturdu. "Lütfen, bırak da devam edeyim."

"Tigil bir gün Noth'lara bir teklifle gitti. Bir savaş kahramanının klonunu onlara yollayacaktı. Klonun beyni kontrol edilebilinir bir ölü beyni olacaktı. Böylece bu klonun, eşsiz yeteneğini kullanarak gezegenleri Tigil adına fethedeceklerdi. Noth'lar mecburen kabul ettiler. Bir ay sonra beni kopyaladılar ve sen oluştun"

Nac çok şaşkındı. Bunlara inanmak istemiyordu ama, bütün anıları o masada uyanmasıyla başlıyordu. Ve o gezegene düşmesiyle. Karşıdaki devam ederken dinlemeye daha istekliydi.

"Fakat bir sorun vardı, bir arkadaş edinmiştin. O senin düşüşünü görmüştü, Tigil bunu tahmin ediyordu fakat aralarından Türkçe bilenler çıkabileceği akıllarının ucundan bile geçmemişti. Ve bu Kok'la beraber Noth'ların yerine gittin. Noth'lar sevindiler, çünkü onlar seni aramak için çaba sarfetmek istemiyorlardı. Ve hemen seni kontrole başlayıp, üç gezegeni bir ayda ele geçirdiler. Staperw, Siaper ve Ripnee. Bu gezegenleri bilmeden Tigil kontrolüne verdin. Ardından seni uyandırdılar ve sanki daha yeni bulmuşlar izlenimi verdiler. Sana bir gemi verip gitmeni sağladılar, fakat eşsiz yeteneğinle Kok arkadaşını da oradan kurtardın ve onu buzul çağında feci bir ölümle başbaşa bırakmadın. Ardından birkaç gezegene gittin, Rinéz, bir Tigil ajanı seni takip etti, en sonunda bir gezegende seni yakaladı, kendine aşık etti. Yazık, Laesha'nın anısını sana yükleyememişler belli ki. Rinéz seni senden aldı, başını döndürdü ve Staperw'in yakınlarında bulunan 'babasının gemisi'ne getirmeyi ikna etti. Oysaki bu sadece Tigil Loco'su Sistém'in gemisi. Ve işte biz de buradayız, sevgili klonum, üç gezegenin hayallerini yıkmış ve onlara sistem getirmiş iki kişi olarak."

Nac afallamıştı. Karşısındakinin söylediklerinin hepsi doğru gibi geliyordu, bir parça dışında, ve Nac o parçaya canından kıymetliymiş gibi asılıyordu. "Peki şunu açıklamadın." dedi onun yalan söylediğini kanıtlamaya hevesli bir şekilde "Tek kişi olarak o kadar gezegene nasıl sistem götürdüm?" Bu soru karşsında Karşıdaki Nac sıkıntılı bir yüz ifadesi takındı, ve yavaşça cevap verdi. "Sistemler nasıl geliyorsa öyle. Senin, benim, bizim özel bir yeteneğimiz var. Biz, söylediğimiz yalanlara herkesi inandırabiliriz. Biz sadece yalan söyleyerek bir gezegenin hayallerini, yaşamını, kanunlarını çökertebiliriz. Üç gezegene yaptığın da bu idi. Yalan, söyledin." Nac şaşkındı, ne diyeceğini bilmiyordu, sinirliydi. Kafasında bir soru işareti daha yandı, hevesle tekrar ağzını açtı fakat Karşıdaki onu susturdu. "Beni niye kullanmadılar peki? Bunu ben de düşündüm fakat cevabı basitti. Ben aslıydım. Noth araştırmalarında %50 ölüm şansı vardır. Beni riske edemezlerdi. Hem ayrıca, benim içgüdülerim bu komployu riske edebilirdi, senin beynine öfke de eklediler klonum." dedi. Nac'in kafasında herşey yerli yerine oturmuştu. Suçluluk duygusu ile zevk, utanç ile gurur, öfke ile gözyaşları bir savaş veriyordu beyninde. En sonunda kafasını kaldırıp "Ne yapacaksın?" diye sordu Asıl Nac'e. Bu soru karşısında Nac ağlamaklı oldu bir an, ardından ise yüzüne sert bir ifade geldi, kafasını kaldırıp Klon'a baktı, ve sakince şunları söyledi;

"Yalanı sona erdireceğim."

Ve cebinden ufak bir elektronik hançer çıkartıp, önce klonuna, sonrada kendisine sapladı...

Yorumlar

Popüler Yayınlar