Staperw Destanları : Işık Savaşları : Bölüm Bir : Beyaz

Karanlık bir oda. Tam ortasında oval şekilli bir masanın silüeti göze çarpıyor sadece. Masanın tam ortasından yayılan kırmızı bir ışık, masanın etrafında oturan oniki kişiyi aydınlatıyor. Biri öne eğilip konuşmaya başlıyor.

"Zaman değişti. Kontrolümüz dışında."

Bunu söyleyen bembeyaz bir tene sahip, ve gözleri de eşit derecede beyaz olduğu için bu beyazlığın içerisinde belli olmuyor. Göz boşluğunda birşey yokmuş gibi bir görüntüye sahip. Fakat yine de sinirli olduğunu anlamak için gözlere ihtiyaç olmadığını kanıtlıyor adeta. Bir ikincisi öne eğilmeden konuşuyor bu sefer.

"Kontrolümüz altına alabiliriz."

Mırıldanmalar. Olumlu. Cesaretlenen ikinci, devam ediyor.

"Bir plan geliştirebiliriz, ve o planı ince ince işleyerek sonuca ulaşabiliriz."

Daha yüksek sesli mırıldanmalar. Artık daha ziyade istekli. Bir üçüncüsü konuşuyor, fakat o ayağa kalkmış.

"O zaman hemen bu planı yapmalıyız arkadaşlar. Aksi takdirde yıllardır sürdürdüğümüz hükmümüz son bulacak."

Çok daha yüksek sesli mırıldanmalar, hatta o kadar ki tezahürat bile sayılabilirler. Sabırsız. Üçüncü eliyle herkese susmasını işaret edip devam ediyor.

"Bize yardımcı olabilecek bir kişi var."

Haykırışlar. Artık olumlu, istekli yahut sabırsız değil. Öfkeli.

"Sırrımızı açığa vuramayız!"
"Yıllardır atalarımızın uğruna öldüğü şeyleri yokedemezsin!"
"Aptallık etme!"
"Atalar-"

Üçüncü hiddetleniyor, "SUSUN!" diye bağırıyor, birden herkes susuyor. "Tabii ki sırrımızı ifşa etmeyeceğim! Bunu düşünenler kendilerinden utanmalı! Her zamanki yolu unutanlar da!"

Biri hala öfkeli, suratında tiksinme dolu bir ifadeyle sanki bir çöp torbasıymışçasına üçüncü adama bakıyor.

"Neymiş o?" diye soruyor. Üçüncü adam bozulmuyor, kızmıyor, sadece gülüyor.

"Atalarımızın sanatı. Kontrol altına almak."

***

Ölümler. Büyük bir savaştan çıkmıştı, binlerce hayat kurtarmış, asker arkadaşlarıyla şakalaşmış, gezegenler görmüştü ama eve dönüş yolunda aklına gelen tek şey buydu. Acol gezegenini savunmak için Dhot Savunma Birliği tarafından gönderilen bir tabur askerden biriydi. Acol Kanyonundaki savaşta kolunu bırakmıştı, gemiyi tek kolla yönetiyordu fakat aklına sadece ölümler geliyordu. Tigil Komplosu olarak bilinen ustaca hazırlanmış plan sayesinde, klonunun bilmeden üç gezegenin Tigil kontrolü altına düşmesine sebep olduğu, ünlü savaş kahramanı Nac'in klonuna verilen, fakat klonun kaybettiği efsanevi silahı bulmuştu, fakat aklına sadece ölümler geliyordu. Ne çok arkadaşını kaybettiğini düşündü. Tigil'in zihinsiz orduları bitmek bilmiyordu. Artık üç farklı gezegenden alınmış köle ölüleri ve buzullar içinde donmuş Kok'lar da Tigil ordusundaydı. Ve sayıları bitmiyordu. 10 yıldır bu gezegenlere hükmeden Tigil buradaki leşlerden bir gezegen dolusu savaşçı yaratmıştı. Ve sadece öldürebiliyorlardı. Nefes bile almadan öldürmek.

Çok ölüm görmüştü o. Daha önce de görmüştü, ne de olsa onun ismi kendi gezegeninde çok iyi bilinirdi. Ünlü kumandan Ac'in torunu Acju idi o. Başkumandan Acju. Dedesinin ismine bir şehir vardı Dhot'ta. Bütün Dhot insanları gibi o da dinine çok bağlıydı, cüppesinin başlığı gözlerini örtüyordu, bembeyaz cüppesinin başlığı. Bu, Beyaz Adamlar'a bir saygı duruşuydu. Beyaz adamlar. Böyle denirdi onların herşeyi yarattığına inanılan konseyin üyelerine. "Beyaz konsey için!" Dhot askerlerinin en sevdiği savaş narasıydı. Beyaz konsey'e inananlar ölümlerin Beyaz konseyin kararı olduğuna inanır ve ölümler için yas tutmaz, ya da ölümlere şaşırmazdı. Fakat bu yine de dönüş yolunda yıldızlara bakarken her yıldızda ölen bir silah arkadaşını görmesini engelleyemiyordu. Nac'in silahına baktı. Çocukken birçok Dhot insanı gibi Nac'e hayranlık duyardı. Herkes olanları duyduktan sonra bir an yıkılmıştı. İdolü böyleyse, o ne yapacaktı? Bunları duyduğunda 14 yaşındaydı. Ardından gerçek açıklandığında herkes şok olmuştu. Nac, kendini feda edip Tigil'in onu sonsuza dek klonlama projesini sona erdirmişti. Fakat Acju değil. Acju sevinmişti. İdolüne yine saygı duyuyordu artık.

Şimdi ise 24 yaşındaydı, dört yıldır savaşmadığı cephe kalmamıştı, elinde kahramanının silahını tutuyordu, fakat o yine de ölümleri aklından çıkaramıyordu. Buna bir son verilmeliydi. Ve o bunun için ölmeye hazırdı.

"Kaptan! Kaptan! Alarm! Alarm! İrtifa kaybediyoruz! Alarm! Alarm!"

Cüppesinin başlığını birden gözlerinden çekti, şimdi kafası apaçık ortadaydı, upuzun beyaza boyanmış saçları ve kafasında tam bir daire oluşturan bir sapı olan beyaz cam ve çerçeveli bir gözlüğü vardı. Gözlüğe rağmen bile endişesi belli oluyordu. "Ne? Problem nedir Exe?" dedi telaşla ekrandan çıkan Dhot erkeği kafasına. Exe "Bilinmiyor! Bilinmiyor! Beyaz konseyin gücü içinde olsun kaptan!" Bu söz üzerine Acju delirmiş gibi tuşlara basmaya başladı, kanatların pozisyonunu birkaç kere değiştirdi, paraşütleri açmayı denedi ve başarısız oldu, hatta hız kessin diye tekerlekleri bile açmaya çalıştı fakat yine olmadı. Artık kadere rıza göstermiş biçimde aşağısındaki gezegene bakmaya uğraşıyordu. Gemi arka tarafa doğru eğilmeye başladı, arka taraf daha ağır olduğu için böyle oluyordu, bu da gezegenin atmosferine girdiler demekti. Arka cama doğru koşup baktı, karşısındaki gezegen durumu çok ironik kılıyordu.

Elinde sıkı sıkı tuttuğu silahın yapıldığı gezegen. Staperw. Gözlerini kapattı, ve çarpışmayı beklerken dualar etti. Çarpışma olduğunda hayal meyal bir su sesi duyup haline şükrettiğini hatırlayacaktı pek sonra.

Yorumlar

Dauril dedi ki…
kesinlikle mükemmel olmuş. bir sonraki yazını merakla bekliyorum.

Popüler Yayınlar