Staperw Destanları : Ev : Bölüm İki : Çöp

Bulutların üstünde uçuyordu. Ne kadar zamandır uçtuğunu bilmiyordu, ya da nereye uçtuğunu. Sadece o gıdıklayıcı hisse kendini bırakarak ebediyete doğru yol alıyordu. Tam uçma hissine alışmışken arkasında batma hissleri duydu. Artık bulutların sesi çığlıklara karışıyor, gerçek tatlı hayallerin yerini işgal ediyordu. Ve birden uyandı.

"NE VAR?!"

Bu sözü kime söylediğini bilmiyordu, o an nerede olduğunu bile bilmiyordu. Gözleri bulanık görüyordu çünkü. Sonra gözleri tekrar görme yetisine kavuştuğunda karşısındakinin onun oturuyor halinden on santim uzun olan, tamamen tüysüz, şişman ve üstüne paslanmış demirden, kol ve kafa kısımları çıkartılmış bir zırh giymiş ve az önceki bağırışından dolayı açıkça ürkmüş bir adam olduğunu anladı. "Se-sen kimsin?" dedi. Daha önce hiç böyle bir ırkla karşılaşmamıştı. İyice doğruldu ve anlamamış gözüken karşısındakine heceleyerek ve daha yavaş bir şekilde sorusunu yineledi "Sen" dedi parmaklarıyla onu göstererek "kimsin?" dedi el avuçlarını havaya kaldırıp soru sorarmış gibi davranarak. Karşısındaki ufak adam korkusunu biraz yenmiş biçimde "Gatak!" dedi. "Gatak lot gakök mak t'yakak" dedi. Nac şaşırdı. Bu dili daha önce hiç duymamıştı - yaklaşık 100 dil biliyor olmasına rağmen. Biraz oturaklı düşününce kendisini yukarıdan bıraktıkları gezegenin daha önce görülmemiş bir gezegen olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşündü. Bu gezegende kimsenin yaşamıyor olduğunu zannetmiş olmalıydılar. Herhalde bu küçük şeyler radarlarda gözükmeyecek ufaklıkta evlerde yaşıyor da olmalıydılar. Onu yakalayanlar bu gezegenin boş olduğunu düşünmüş ve onu burada ölüme terkettiklerini sanmış olmalıydılar. Pek te haksız sayılmadıklarını düşündü Nac, ne de olsa bu yaratıkların dilini bilmiyordu. Nac yaratığa çaresiz gözlerle bakınca yaratığın korkusu yüzünden tamamen silindi, ve yerini bir acıma duygusuna bıraktı. Nac'e, onun da açıkça anlayabileceği bir biçimde beklemesini söyledi. Nac şaşırmıştı fakat itaatsizlik etmedi. On beş dakika beklemenin ardından yaratık yanında kendisiyle aynı ırktan olduğu apaçık olan fakat ondan farklı renkte - pembe - zırh giymiş biriyle geldi. Pembe zırhlı olan "Merab'. Ben Gokikot. Kimsen sin?" İsminin Gokikot olduğu anlaşılan adamın aksanı çok feciydi. Nac buna rağmen anlaşabileceği biri bulduğuna şükretti. "Ben-ben Nac. Siz hangi ırktansınız? Daha önce sizden bahsedildiğini duymadım?" dedi bağırarak. Gokikot "Biz? Biz Kok 'rkınayız." dedi. "Duymaman norm. Sizin dünyanıza pek biz gitedik." Nac yaratığın konuşmasında bariz bir farklılık sezmişti. Yaratık katiyen sesli harfle başlamıyordu kelimelere. "Siz sesli harfle başlamıyor musunuz?" diye sordu merakla. Gokikoy uzun süre düşünüp "Ha. Belki başlayabilir biz 'ma kendi dilimizde konuçmuyor buz. Yüzdeno 'lışkın değil biz." dedi. Gramer hatalarına istemeden dikkat eden Nac, "Dilimizi nerede öğrendin?" diye sordu. Gokikot yine düşündü, belli ki algılamakta biraz da olsa güçlük çekiyordu. Kel kafasını kaşıdıktan sonra "Haniş 'kuduğnuz şeylere n'diyor suz?" Nac anlamamıştı? 'kuduğumuz? Düşündü biraz, sonra buldu "okuduğumuz!" ve bu heyecanla "Kitap!" diye bağırdı. Biraz fazla bağırmış olmalıydı ki Gokikot ve yanındaki biraz geriye çekildi. "Pardon, yani, kitap? Nereden buldun ki?" dedi Nac. Gokikot bu sefer düşünmedi "Seni bırakan gemiler her-her" kelime bulamadığı barizdi, onun yerine kendi kelimesini söylemeye karar vermiş olacak ki "her ghokoğsk" diye devam etti, "o kikaplardan bırakır. Birkok köple bereeber." Nac anladı, onu yakalayan her kimse, bu gezegende gerçekten yaşam olmadığını düşünüyor olmalıydı ki bütün çöplerini her ay, hafta ya da sene (Nac ghokoğsk'un ne olduğunu bilmiyordu) buraya bırakıyordu. Nac birden güneşin batmakta olduğunun farkına vardı, üşümesiyle beraber. Ve bununla birlikte, çıplak olduğunun. Gokikot onun utanma ile şaşkınlık karışımı duygularını gülerek izlerken ona birkaç kumaş parçası attı. "Giy onlar. G'zel digil ama 'terli." Nac kumaşları üstüne aceleyle geçirip pantolon diye verdikleri şeyin dizine ancak geldiğini farketti. Buna bakıp gülen Nac tişörtünü giymeye çalışmayı bile denemedi, ve Gokikot'un ardına takıldı. Yaklaşık on dakika boyunca yürüyen Nac en sonunda yaklaşık bir seksen metre boyunda evlere rastladı. Burada Gokikot'un türünün -Kok olduğunu söylemişti Gokikot- kadınlarını da görme fırsatı elde etti. Erkekler gibi kılsızdılar fakat şişman değillerdi. Hepsi başörtüleri takmalarına rağmen hepsinin kel olduğu anlaşılıyordu. İnce ve erkeklerden birazcık uzundular, ve Nac'e göre eğer yüzlerinde yiyecek gibi bir bakış olmasaydı epey bir güzeldiler. Bunun üzerine Nac'in aklına bir soru geldi "Gokikot, burada başka ırk var mı?" diye sordu Gokikot'un yanına gitmek için koşarak. "'vetevet." dedi Gokikot "Noth'lar var. Onlara götürecek bin seni. Daha sensiller 'nlar." Nac bundan o ırkın daha insana benzediği sonucunu çıkardı. Bunun üzerine sesini biraz alçaltarak "Nerede kalacağım? Ben-ee-buralara sığmam da." Gokikot kahkalarla gülmeye başladı "Gözüm var diğlmi? Gör'yorum. Sana rayı 'yarladı bık" dedi parmağıyla az ilerideki bir ahırı işaret ederek. "Bizim kutsal binkin odası o." Nac bundan orasının ahır olduğunu çıkardı. Yarın noth'larla konuşur ve buradan çıkmanın bir yolunu bulmaya çalışırdı. İki dakika sonra ahıra vardılar. Nac kokunun facia olmasını bekliyordu fakat tek duyduğu simsiyah, kırmızı boynuzlu, ve müthiş derecede kısa ineklerin yaydığı lavanta kokusu oldu. "Bura yat had." dedi Gokikot ve birkaç tane yanyana dizilmiş saman balyasını gösterdi. Nac bunların üzerine çıktı ve inanılmaz rahat olduklarını keşfetti. Gokikot'a iyi geceler dileyip, Noth'ların boyları üzerine tahminler yaparak uykuya daldı...

Yorumlar

Popüler Yayınlar