Hit the road, Jack, and don't you come back no more.

İlk defa bu bloga kafamda birşey olmayarak girdim, aslında var da, sanırım gereğinden çok fazla olduğu için yere yatıp ölü taklidi yapıyorlar. Yani yoksa ben birşeyler düşünüyorum. Of, o değil de az önce salyangoz pornosu gördüm yahu. Pfft, midem kalktı. Adam resmen salyangozlarını sevişirken fotoğraflamış, höh. Yumurtlarken de çekeceğim diyor bir de. Aman aman.

Casino Royale isimli son Bond filmini seyrettim. Çok seviştiğim Chris Cornell'in giriş sekansındaki (James Bond'ların giriş sekanslarına bayılıyorum yau) You Know My Name'inden belliydi film. Karanlık, acımasız, aşık ve çömez bir Bond portresi çizmiş Daniel Craig. Pierce Brosnan karşısında liseli kıza dönen annem bile bir ara Craig'in daha iyi olduğunu kabul eder gibi oldu (gerçi yine sonlara doğru "Brasnın daha iyi sanki" gibi birşeyler mırıldandı sanırım.) ki annemi filmin hemen akabinde şansa CINE5'in elinde kalmış bir Brosnan filmini 32. kere seyredirken yakaladım (kumandayı ele geçirerek Family Guy'a çevirdim hemen).

Ray filmiyle Ray Charles ile tanıştım yahu. Süper insan Ray Charles'in şimdilik Hit the Road, What'd I Say, I Got A Woman'ları kafamda dolanıyor. Of süper. Bu arada Göklerin Hakimi ve Ray'i seyretmiş biri olarak diyebilirim ki, Jamie Foxx o sene Oscar'ı haketmiş. (Birbirleriyle yarışmışlardı da). Bu arada wikipedia'da şöyle bir ibareye rastladım, "Ray Charles, filmin özel bir gösterimini görmüş olsa da, film resmen piyasaya sürülemeden vefat etti". Huahah, çok komik. Bu şu şakaya benzedi resmen :
"-Lan sen Metin Şentürk'ün sevgilisini gördün mü?"
"-Yoo?"
"-Sittiret, o da görmedi zaten."

Marilyn Manson'la ayrı bir seviştim (buradaki sevişmek Hülya Koçyiğit'in kullandığı işteş sevme fiilidir, yanlış anlaşılmasın rica ederim). What's my name, what's my name?

Atatürk, putlaştırılmış. Atatürk'ün ideolojileri unutulmuş, farkında mısınız? Atatürk ne düşünürdü, ne planlamıştı bu ülke için bilen yok artık. Ama Atatürk'ün portreleri sınıflarda asılı. Çok affedersiniz ama sınıfta top oynarken düşmek, ve bize ekstrem bir spor olan, dayak yemek'te yeni atılımlar denetmekten başka bir işe yaramıyor. Atatürk'ün ismini şiirlerde hönkürüyoruz, ama çok affedersiniz götümü hönkürseniz farklı bir iş olmaz, yanlış anlaşılmasın, anmak çok güzel bir iş, ama suyu çıkmadan. Adam çıkmış, Atatürk ne düşünüyordu bilmeden, etmeden, "Atatürk'üm Kocatepede..." diye başlamış. Bu olur mu yau? Kaynaklar bu kadar önümüzdeyken, bunlara sırt çevirmişiz, tutturmuşuz bir Atatürk şiiri, iki Atatürk portresi, önemli önemsiz her günde saygı duruşları (ya tiyatro'dan önce durdurttular ya. Tiyatro. Evet. Tiyatro Ferhat ile Şirin'di. Evet.) diye, gidiyoruz kıyamete modundayız.

Gerçek şudur, Atatürk, devleti ilk kurduğunda yardım olarak Sovyetler'e dönmüştür. Sovyetler kalkındırmaya katkı karşılığında Sosyalizm'e geçilmesini istemiştir Atatürk'ten, Ata'mız da kabul etmiştir. Fakat böyle bir sistemin başarısız olacağını öngörüp (bir sözü var, resmen Soğuk Savaş'ı öngören, hatırlayamadım şimdi) vazgeçmeye başlamıştır. Dikkat edin, Ata'nın hem beyanatları hem yapılan fabrikaların Sovyet temelli olması buna işarettir. Fakat Ata'm, yine yüce bir öngörüyle bunları savuşturabilmiştir, ve bizi Yugoslavya'nın kaderinden kurtarmıştır. Yoksa şu an İstanbul, Allahüekberdağı, Acetaminopheninblogu şeklinde ülkelere ayrılmış olabilirdik. Bunu bilerek ansak daha iyi değil mi?

"Atatürk'üm Kocatepe'de..."

Ah, you can talk about the pit, barbecue
The band was jumpin', the people too
Ah, mess around
They doin' the mess around,
They doin' the mess around,
Everybody doin' the mess around

Ray Charles / Söz-Müzik: Ahmet Ertegün.

Yorumlar

Popüler Yayınlar