Hm. I was confused. For if I was dead... how and why... did I die?

Ömrümde ilk kez, yaşamımın herhangi bir noktasında, veya hangi zaman zarfını kullanmayı tercih ederseniz, şimdiki zamandan daha fazlasını istiyorum. Tabii ki her zaman planlar kurdum, hayaller ürettim, ama hiçbir zaman şimdi için daha fazlasını istememiştim.

Şöyle olmuştu mesela daha önce, WoW almak için yazın başından plan yapmaya başlamıştım, dalavereler, para biriktirmeler, anneme laf yapmalar, duygu sömürüleriyle falan üç aylık bir plan sonucunda WoW almıştım, yazın sonunda. Yazın başında alamayacağımı her zaman biliyordum. Düşünün yani, uzun vadeli isteklerden bahsetmiyorum.

Ya da en fazla şöyle olmuştu, Wii almak için annemin kredi kartı limitinin yükselmesi gerekiyordu, onun için her gün eve geldiğimde "Evet anne?" demekten yorulmuştum. Size bu şimdiki zaman için birşeyler istemek gibi gözükebilir, ama değil. Bu sabırsızlık. Benim şu an hissettiklerim çok farklı.

Yaklaşık dokuz aydır, ilk defa saat onikiden önce bilgisayarı kapattım. On buçukta. Evet, hiç olmamıştı daha önce. Oyunlar artık son derece ilgimi çekmiyor, arada MMO buldum mu oynayacak pozisyondayım, ki anahtar kelimeyi de bulduk. MMO OYNAMAK İSTİYORUM. Codemasters'dan LotRO istemek istiyorum (evet). Anladınız mı demek istediğimi? Sabırsızlık ve uzun vade örneklerinden farkını sezebiliyor musunuz? Şu an birşey yapmak istiyorum, şu an, erişimimin dışında olan bir anda. Anlayabiliyor musunuz?

Çok büyük değişimler görüyorum kendimde, buradaki şimdiki zaman kipi bir anlam kayması olarak geniş zaman anlamına da geliyor. Eskiden, çok eskiden olmayan fakat antikmiş gibi bir his verecek kadar üzerinden olay geçmiş olan bir eskiden, oyunlar herşeyimdi. Dünyamdı. Fakat şu an, üzerinde durduğum dünyanın değiştiğini hissediyorum, eğer olan bu değilse, o zaman ben değişmişim demektir, çünkü oyun oynamak istemiyorum. Sekiz aydır beklediğim STALKER (noktaları sevmiyorum) isimli güzide oyunu bile on dakika falan oynadım, sıkıldım wikipedia'ya döndüm, film seyrettim falan. Son zamanlarda yaptığım sadece buymuş gibi geliyor zaten, ki aslında böyle. Wikipedia'ya giriyorum, birşeyler okuyorum (Commonwealth Realms adlı, Kanada, Avusturalya ve Jamaika gibi 12 devletin İngiltere Kraliçesini tanıdığını, ya da Han Solo'nun, Jacen Solo'dan, Jacen'in öldürdüğünü sandığı ve hiç bilgisi olmayan bir torunu olduğunu biliyor muydunuz?) ya da film seyrediyorum (Johnny Depp'e taptığımı biliyor muydunuz? Aa, bunu biliyorsunuz evet.) ya da en fazla Movies oynuyorum. İlginç bir insan oluyorum. Bilmiyorum yani, farklı farklı konularda bilgi ile taşmaya başladım, mesela Paul Verhoeven, François Truffaut, Tom Twyker veya David Fincher falan tanımazdım eskiden, şimdi tanıyorum, stillerini sezebiliyorum. Yönetmenlikte hata bulabiliyorum, artık ışıkçıları bile eleştirebilecek hale geldim (Once Upon A Time In Mexico'nun ışıkçısı orgazmikti mesela) bilmiyorum n'oluyor.

Beri yandan (hey girls, hey boys, superstar djs, here we go!) bu bilginin yanında kişiliğim de yontuluyor. Bir arkadaşım bana "sanki kişiliğin yok" dedi. Bunu bir Peter Sellers röpörtajında da duymuştum. Bir anlamda bana onur verdi, çünkü kişiliğimin olmaması amaçlarımdam biriydi. Kalıbım yok. Sanırım.

Bir fıkra duymuştum. Bir adam psikoloğa gider, stresten ve depresyondan yakınmaktadır. Doktor'a içinde devamlı bir üzüntü duyduğunu ve her zaman ağlamak istediğini söyler. Doktor gülümser, "Bunun tedavisi kolay," der "bunda endişelenecek birşey yok. Şehre yeni ve çok ünlü bir sirk geldi. Palyaçoları da çok ünlü biri, İtalyan Pagliacci. Yarın akşam onu görmeye gidin, birşeyiniz kalmaz." Adam bunun üzerine ağlamaya başlar, gözyaşları içerisinde doktora bakıp "Fakat doktor," der "Pagliacci benim."

Bir hikaye duymuştum. Bir adam birgün bir iş için üç günlüğüne Moskova'ya gider. Yolu Kızıl Meydan'a düşer. Orada çok uzun bir kuyruk görür, ilginç olan hiçbiri sıkılmış veya sabırsız gözükmemektedir. Meraklanır ve gidip kuyruktan birine sorar "Baksana, ne kuyruğu bu?" Adam gülümseyerek yanıtlar: "Lenin'in mozolesine giden kuyruk. Ona saygılarımızı sunmak istiyoruz." Bizimkisi anlamış bir biçimde uzaklaşır. İkinci gün, yine oraya yolu düşer. Bu sefer yine aynı kuyruğu görür, fakat yarıya inmiştir ve yanında bir kuyruk daha vardır. İkinci kuyruktakiler mutlu gözükür, fakat Lenin'in mozolesine gidenler sabırsızdır. Aynı adamı ikinci kuyrukta görür ve gider sorar, "Bu ilki Lenin'in mozolesiydi" der "bu ne peki? Adam neşeyle cevap verir "Yeni bir McDonalds açıldı ona gidiyoruz." Üçüncü gün adamın yolu tekrar Kızıl Meydan'a düşer, ve bu sefer Lenin'in mozolesine giden bir kuyruk yoktur. Neşeli halk, McDonalds kuyruğundadır artık.

So long.

Yorumlar

Dauril dedi ki…
Anlamlı yazılarına hep devam etmen dileğiyle..

Popüler Yayınlar