bulut: "guess i'm pretty lucky"

Sessizlik zor bulunan bir şeydi onun için. Ömrünü ona bağıran komutanların yanında geçirmişti, ondan sonra gürültüyle en son duyduğu şakayı anlatan arkadaşlar, onları geçince karşısına çıkan ve asla susmayan, çoğu zaman susmasını da istemediği kadınlar. Ama burada, karanlığın tek gerçek olduğu yerde, her şey mükemmel bir şekilde sessizdi. Kaskının içinden gülümsedi, eline bir taş aldı sadece alabildiğini kanıtlamak için. Fırlattı ileriye doğru ve taş bir tüymüşçesine ileriye süzülürken keyiflendi. Ayda yer çekimi dünyanın altıda biridir dedi kafasının içinde bir ses olarak ölülerin arasından gelen ilk okul öğretmeni. Ayda her şey sessizdir dememişti hiç, deseydi çok daha önce gelmek isterdi buraya, çok daha önce çalışırdı astronot olmaya.

Gözleri kaskın arkasında etrafını gözetliyordu sakince. Uçsuz bucaksız bir sonsuzluk vardı karşısında, koşmaya başlasa asla bir yere varamayacağını biliyordu. Sırf bu yüzden koşmak istiyordu işte, bir yere varmak istememişti hiç ömründe, sadece koşmak istemişti. Susuzluktan kurumuş dudakları bir gülümsemeyle aydınlandı, beyaz uzay elbisesinin sıcaklığı onu boğmadan sarıyordu, sonu gözükmeyen apaçık bir alanda kendi kendineydi ve her yer tamamen, onun kendi kendine fısıldayarak konuşmasına izin verecek kadar sessizdi. Hayat güzel diye düşündü bir an. Yere oturdu, suratını bir umut gibi parlayan dünyasına çevirdi. Evini özlemişti, elini yıkarken kullandığı sabununu, otobüsleri, odasını, annesini, ama hayat güzeldi. Bir taş daha aldı, bu seferkini fırlatmadı. Sıkıca tuttu eliyle, kenarlarını ve köşelerini incelemeye başladı. Bir kez daha gülümsedi. Gülümsemesinin neyle kesileceğini ise asla hayal edemezdi.

Bir parlaklık sezince kafasını kaldırıp dünyaya baktı, öylece kaldı gördüğü karşısında. Patlamalar vardı mavi bilyesinin üzerinde, onlarca patlama. Ayağa kalktı panikle, bir şey yapabilirmiş gibi. Anlam veremedi bir an hiçbir şeye, kendisini bile suçlayamayacak kadar tutulmuştu dili, elleri kıpırdamıyordu. Bir patlama daha gördü, sonra bir tane daha. Bulutların karardığını görebiliyordu, denizler taşıyordu, ölüyordu dünya. Öylece durdu orada, sıcak bi sıvının bacaklarından aşağıya sızdığını hissetti, umursamadı. Öylece durdu. Ne olduğunu bilmiyordu, nasıl olduğunu bilmiyordu, kim olduğunu bile unutabilirdi kaskındaki yansıması olmasa. Tek bir şey netti zihninde. O yalnızdı. Tamamen, iyileştirilemeyecek bir biçimde, geçmeyecek bir biçimde yalnızdı.

Yorumlar

Popüler Yayınlar