bulut: "thought he lost everything, then he lost a whole lot more"

Sessiz bir sarsılmayla uyandı vücudu. Kendi kanıyla yıkanmış asfalta baktı yorgun gözleriyle. Kafasını kaldırmadı, biraz daha bekledi, biraz daha dinledi kendini soğuk zemine yüklemiş yıkımın sesini. Bir şey bulamadı, bir şey aramıyordu zaten. Yavaşça, kollarının da yardımıyla ayağa kalktı.

Nerede olduğunu bilmiyordu, çakılmış mekiğini ve paraşütünü yakınlarında görebiliyordu. Nerede olduğunu etrafından anlamaya çalıştı. Kafasını çevirdi, paramparça olmuş binaların arasından cesetleri kasten görmemeye çalıştı. Ama işte orada kafası kopmuş bir çocuk vardı, ve kanla bulanmış oyuncak ayısı da oradaydı. Üstüne düşmüş ceset belki babası, belki annesiydi, kemiklerinden biri çocuğun etine saplanmıştı. Bir başka cesedin kalbinin ortasından bir kiriş geçiyordu, bir başkasının ağzı ölü etle dolmuştu. Midesi bulandı, kusacakmış gibi hissetti kendini. Bakmamaya çalıştı hiçbir yere. Ölümdü tüm dünya, herkes gitmişti. 

Aksi bir istikamete yürümeye çalıştı biraz, belki iyi gelir diye. Gelmedi. Gelmesini niye beklediğini bilmiyordu, ama yürümeye devam etti. Parçalanmış bir köprü gördü, yanmış bir kamyon. Meteor, bomba veya her neyse, ölüm getirmişti defalarca, yılmadan. Her seferinde daha fazla olmuştu ölüm görünen o ki. Her seferinde daha sıkıştırmıştı yaşamın kalbini. Biraz daha yürüdü.

Nerede olduğunu hiç bilmiyordu şimdi. Etrafına bakamıyordu. Kan vardı etrafında, ölmüş insanlar, yanmış insanlar, parçalanmış insanlar. Ne yaparsa yapsın onları göğsünde hissediyordu. Yere çöktü. Bakmamaya çalıştı sanki bakmaması bir şeyi değiştirecekmiş gibi. Kafasını kollarının arasına alıp kana bulanmış asfalta çarptı sertçe, her darbede gördüklerini biraz daha unutmak istedi. Niye geri gelmişti bilmiyordu. Bir anlamı yoktu hiçbir şeyin, ölüm kararını vermiş olmanın veya ölmemeyi seçmenin. Kafası vücudundan koparılmış o çocuk bunu seçmemişti, babası kendi kemiğiyle kendi çocuğunu bıçaklamak istememişti, onun küstahlığı niyeydi öyleyse? Buradaydı şimdi, kendi naif kararlarının açtığı yaraların ortasında. Her şey ölümdü eskiden mavi olan bu bilyede. Ölümü seçmediğini düşünürken ölümün doğduğu yerde buluvermişti kendini.

Ayağa kalkmadı. Biraz daha yürümeye çalışmadı kanlı asfalttan geriye kalanların üzerinde. Tüm eklemleri ölmek, vücudunu bırakmak istiyordu, oracıkta, sonsuzluğa. Kafasını kollarının arasından çıkarmadı, yan yatıp karnına çekti dizlerini. Ölümü istiyordu şimdi. Ölüme, sessizliğine susamıştı. Deli gibi arzuluyordu ölümün her köşesini. Ölmeliydi, bugün, burada, şimdi. Yerden bir tornavida aldı, ucunu sivriltti kafasının yanındaki asfalttan. Dikkatle kalbini aradı, buldu ve çekti tornavidayı vücudundan geri. Tornavida kalbine doğru ilerlerken her şeyi kaybettiğini düşündü.

Sonra çok daha fazlasını kaybetti.

Tornavida kalbine girmiş, çıkmış, bir daha girmiş ve bir daha çıkmıştı. Acı yoktu. Daha da önemlisi, bir yara da yoktu.

Ölemiyordu.

Yorumlar

Popüler Yayınlar