Sun is in the sky, oh why oh why would I wanna be anywhere else?

Yazmaya neden başladığımı hatırlamıyorum, neden devam ettiğim konusunda da emin olmadım hiçbir zaman. Annemin kendi yazın yeteneklerine olan güvenini sözel olarak sık sık dile getirmesi diye düşünmüştüm hep, sanki bu, yazmanın genetik olduğuna ve benim iyi yazdığıma dair bir kanıtmış gibi. Ama bundan, bunu fark etmeden önce de yazıyordum ben, yazmıştım, bilmeden ve hissetmeden, ama yazılı bir şeyler vardı.

Asıl sebep neydi biliyor musunuz? Bir blog girdimde gördüm bu sebebi. "Yazmak, geriye dönüp sonuçlarına baktığımda", demişim o zaman, "beni utandırmayan tek şey.". O kadar garip ki bunu söyleyenle aynı kişi olmak... Bol boşluk bırakan, saçları kısa, dünya bakışına sarılmış, üç noktalarıyla dalga geçen bir adam var orada. Güvensizliğini yazarak yeni yeni aşmaya çalışan, dünyasını kurmaya o günün dününden daha yakın fakat bugünün kaydettiği gelişmeden de olabildiğine uzak. O kadar acayip, o kadar büyüleyici ki o yazıları yazmayı unutmak, dönüp yazdığını hatırlamak ve geçmişin sende kaybolduğunu titreten bir kesinlikle fark etmek.

O kadar benzer bloglar görüyorum ki, bugünkü halime de, geçmişteki o çocuğa da benzeyen o kadar fazla kişi varki blogosferde, mutlu oluyorum. Birileri orada benim tanıştıklarımla benim tanıştığım zamanlarda tanışacak kadar şanslı diye mutluyum, birileri benim geçtiklerimden inşallah geçecek diye mutluyum, birileri gerisine bakıp, sonucundan utanmadığı bir süreç görecek başlattığı. O kadar mutluyum ki bu büyü var diye. Çünkü dünya yeri geldiğinde o kadar garip ve hayatın algılanışı o kadar acımasız seviyelere yaklaşabilecek seçicilikteki, birilerinin bunu aştığını görmek rahatlatıyor her şeyi. Yalnız olmadığını bilmek, bağlanmak veya ait olmak değil ama, yalnız olmadığını, birileriyle bir şeyleri sessizce paylaştığını bilmek, her şeyi biraz daha gerçek yapıyor, biraz daha doğru ve biraz daha... güzel.

Yazan, yazabilen, yazdıklarını sevebilen ve sevdirebilen herkes, sizi çok seviyorum. Dünyanın dönmesini siz sağlıyorsunuz, sadece siz.

***

Bu dünyada üzerine yaşadığım şeyler var, beni korkutan, beni ağlatan ve bana bir şeyler yazdıran şeyler. Onları kaybetmeye dair korkumun, kaybetmekle bile alınamayacak bir gücü var bu yüzden. Varolmaya ve ait olmaya bağlanmayan zihnimin tek çıkış noktası onlar, doğru yapılmış yanlışlar. Amaçlı anlamsızlıklar, yorumlanabilen evrensel fay hatları, yaşayan herkesin ağızları, gözleri, kulakları ve elleri. Beyazların, siyahların ve duygusal ahmakların çığlıkları, anlatmak isteyen herkesin anlatıları ve istemeyenlerin yalnızlıkları. Noktasız yazanların hızı ve virgül kullanmayan herkesin dürüstlüğü. Kemanın ruhu kalbe çeken notaları, Tom Waits'in gözleri kapalı arzusu. Hepsi o kadar oradalar ki, o kadar birlikte ve o kadar yalnızlar ki. Ve onların hepsini bulmamız o kadar önemli ki... hepsini, her birini ve her şeyi. Tek tek.

***

"Bir şeylerin içinden değil, üzerinden yürümem gerekiyor" diye başlayacaktım, fakat geçmiş yazılarıma bakıp gördüğüm tek şey lavanta saçan bir umut değildi, aynı zamanda bazı, benim bile unuttuğum konularda eteğimdeki tüm enigmatik anlatım tekniklerini saçtığımı gördüm. Hiçbir halt anlamadığımdan bundan çıkarılacak tek mantıklı sonuç başka kimsenin de bir bok anlamadığıydı. Ben de hazır "bok" kelimesini kullanarak modern ve post-edebi tutumuma geçtim, gayet nezih bir şekilde neyin içinden yürüyüp neyin üzerinden sekeceğimi anlatmayacağım. Evet. Anlatacağım sandınız ama alakası yok. Bunun üzerine söylenecek daha bir şey yok bence.

Yorumlar

Popüler Yayınlar