Lupus: Vasiyet

19.06.2014 - Bilinmeyen yer

Acı çekiyordu. Son bir yıldır acı çekiyordu, bütün benliğiyle. Bütün damarlarını, bütün dokularını ve bütün lanet olası hücrelerini kontrol edebiliyordu, acısının nedeni de buydu. Vücudu üzerinde çalışarak, ilk başlarda her ayağa kalktığında bayılmasına sebep olan kurşunların, ona acıdan başka bir etki vermemesini sağlamıştı. Vurulduktan bir yıl sonra uyanmıştı ve sonraki bir yılı iyileşmeye çalışarak geçirmişti. Hatırlamadığı bir yıl boyunca, vücudundaki iğne izlerinden çıkaralabilineceği üzere, vücudundan galonlarca kan alınmıştı, fakat bunları, yeteneğinden dolayı telafi edebilmişti. Yine de vücudunda hala altı kurşun vardı, bunu da dokularının kendisini yenilemesi özelliğini kullanarak vücudunun bir parçası yapmıştı. Bunun bir sonucu olarak ise devamlı acı çekiyordu. Devamlı ve asla bitmeyecek bir şekilde. Fakat acı onun dikkatini dağıtmıyordu, aksine onun dikkatini tek bir noktaya kenetlemesine yardımcı oluyordu.

Uğur Coşkun ölecekti.

Sonrasında ne olur bilmiyordu. Bildiği tek şey, iki gün önce eline şans eseri geçen bir gazeteden 2014 olduğunu, Uğur Coşkun'un Kurt-İksir buluşunun ikinci yılının kutlandığını ve nasıl dünyadaki insanların %94'ünün Kurt-İksir almış olmasının Uğur Coşkun'u zengin ettiğini okumuş olduğuydu. O günden beri acı ona bu haberden daha fazla kötülük yapmıyor gibiydi. Hatta acı ona yolu gösteren bir dost gibiydi, yapması gereken şeyi yapması için kulağına fısıldayan bir dost. Uykusundan uyanmış olan Ali Kanat, acının ne dediğini biliyordu.

Uğur Coşkun ölmeliydi.

***
20.06.2014 - Coşkun Rezidans - Çankaya - Ankara

Uğur yatağından hızla kalktığında saat gece üçtü. Yanında yatan çıplak üç kıza baktı. Onlarla ne yaptığını hatırlamıyordu, fakat ne yaptıysa bir daha yapmak istediğine emindi. Kızlar, büyük ihtimalle kokainden, Uğur'un ani hareketini hissetmemiş gibilerdi. Uğur, nasılsa umursamazlar diye düşünüp, içlerinden en güzeli olarak belirlediği birinin belinde elini gezdirmeye başladı. Yavaşça kızın geniş kalçalarını kavrayıp okşamaya başladı, kızın hala tepki vermediğini görünce de, bir daha vermeyeceğine emin olup bir elini kızın cinsel organına ve zaten çıplak olan bedenini kızın yuvarlak hatlarla tahrik edici olan bedenine götürdü. Yaptığıyla o kadar meşguldü ki, mutfağındaki hafif pencere kırılması sesini duymadı bile.

***

Yaptıklarına inanamadığı bir an bile gelmemişti. Kız yarı yolda uyanmış, en başta şaşırmış ve bağırmaya meyilli gözükmüşse de, büyük ihtimalle para için, kendini tutmuş ve hatta arkadaşlarından birini uyandırmıştı. Şimdi ise, Uğur mutfağa giderken top sakalını sıvazlıyor ve öteki elini uzun ve ince kafasında gezdiriyordu. Bu kadınlara aldığı kürkler ve arabalar, istediğini yapma lüksünü veriyordu ona. Bir an bile olsun, nerelere geldiğini düşünüp şükretmemişti. O hep özel olduğunu hep şanslı olduğunu bilmiyordu. Mutfağın kapısını açıp bir esintiyle karşılaşınca bu hoşuna gitti, çıplaktı ve vücuduna hafif hafif çarpan rüzgarın soğukluğunu seviyordu. Aklına tekrar başarısı geldi, keyiflendi. Hepsini ben yaptım diye düşündü, aklına Ali Kanat'ı hiç getirmeyerek. Onu bir kenara atalı bir sene olmuştu, ondan alabileceği kanı almış, zengin olmuş ve onu unutmuştu bile.

Oysa ki Ali Kanat şimdi tavandan ona bakıyordu. Pençelerini tavana yapıştırmış, avını bekliyordu. Ve avı şimdi bir kola almış, şimdi gördüğü pencereye anlam vermeye çalışıyordu, şaşırmıştı ve korkmuştu, Ali bunu hissediyordu. Bir elindeki pençeleri çekti ve hızlıca Uğur'un alt dudağından geçirip üst dudağından çıkardı. Uğur, birkaç inleme sesi çıkardıysa da ötesine gidemedi. Ali onu yukarı, göz hizasına çekti ve emindi ki Uğur, bir daha asla konuşamayacaktı.

Gözleri gecenin karanlığında sapsarı gözüken ve nefretle bakan bir kurtla karşı karşıya gelen Uğur, ne yapacağını bilemiyordu. Konuşamıyordu, bir daha da konuşacağını sanmıyordu. Ali hırıltılı ve korkutucu bir sesle konuşmaya başladı "Seni öldüreceğim." dedi açıkça "Fakat önce planlarım var. Bir yıl düşünme fırsatım oldu. Şöylece bir tartma. Ve çok marjinal fikirlerim var." Bunu demesiyle beraber ayaklarındaki pençeleri çıkarıp kırık mutfak penceresine doğru kendini sarkıtıp, son elindeki pençeleri de çıkarıp boşluğa kendini atması bir oldu. Düşerken Uğur'a dönüp "Düşüşümüzü kim durdurabilir biliyor musun?" diye sordu alaycılıkla "ben. Peki seni kim ölü istiyor biliyor musun?" Uğur koca bir inleme koyverdi. "Ben." dedi Ali bu inlemeye cevap olarak. Pençesini duvarlardan birine yapıştırıp düşüşü yavaşlattı, en sonunda da durdurdu. "Ölümden korkuyor musun?" dedi Ali, Uğur korkuyla kafasını salladı. "Ben korkmuyorum. Beni öldürdüğünden beri vücudumda altı kurşunla yaşıyorum." Kafasını çevirip aşağıdaki yere baktı, zar zor seçiliyordu, 25. kattalardı. Dönüp Uğur'un da aynı şeyi düşündüğünü görüp keyiflendi. "Her saniyem acıyla geçiyor. Senin her zevkle geçen saniyene karşılık." Yavaşça ayaklarını duvara perçinleyip aşağıya doğru yürümeye başladı, bir eli hala Uğur'un ağzındaydı, fakat diğer eli şimdi onun bacaklarını tutuyordu: pençelerle.

Uzun bir yürüyüşün ardından yere inip onu bir çalının arkasına bıraktı. "Biliyor musun Uğur?" dedi yavaşça, "senin ağzını şimdi kopartacağım ve korkudan bağıramayacaksın. Benim çektiğim acının yarısını bile çekmiyorsun, fakat altına bile işeyemeyecek durumdasın." bunu deyip aniden Uğur'un ağzındaki elini çekti, Uğur acı içinde inledi fakat bağırmadı.

"Hah şöyle" dedi Ali gülerek "sana buraya şans tanımaya gelmedim. Uzun konuşmalarla canını sıkmayacağım." konuşmaya devam ederken muazzam bir çığlığa sebep olacak bir biçimde Uğur'un sağ gözünü pençesinin ucuna alıp çekmişti, "Sana intikam planımı anlatmayacağım. Sana vakit tanımayacağım" bir gözünü daha çekti, bir büyük çığlık daha, "Sana yapacağım şeyi söyleyeyim" sirenleri duyar gibi oluyordu. Bir eliyle Uğur'un cinsel organını da parçalayıp suratını onunkine yaklaştırdı. "Seni affedeceğim. Sadece şu kağıdı imzalarsam teslim olacağım. Anladın mı?" sesi hala tehlikeli, fakat hafif endişeli çıkıyordu. Uğur yavaşça kafasını sallayıp elini uzattı. Ali, uzanan ele bir kağıt parçası ve bir kalem tutuşturdu, onun parmağıyla gösterdiği yere Uğur beceriksizce bir imza attı. "Ta-ta-ta.ta.ta-tamam mı?" diye sordu "Polisler geldi mi?" Bunu dediği anda polis sirenleri durdu. Bir daha başladılar. Sonra bir daha durdular ve bir daha başladılar. Uğur şimdi anlıyordu. Polisler hiç gelmeyeceklerdi. Hepsi bir teypti. Kimse polisi aramıştı, 25 katlı 4 apartman vardı fakat kimse polisi aramamıştı, buna emindi. Ali yavaşça suratına eğildi, yavaşça konuşmaya başladı. "Üzgünüm." dedi inandırıcı olmayan bir sesle "Yalan söyledim." ve Uğur'un kalbini tek hamleyle söktü.

***

Büyük bombanın üzerinden üç gün geçmişti, Uğur Coşkun öldürülmüştü ve ondan hep bir şekilde nefret etmiş olan Selçuk Kanat buna üzülmemişti. Oğlu kaybolduğundan beri hiçbirşeye üzülmüyor gibiydi, üstelik ne zamandır maddi durumu da kötüydü, hatta haciz bekliyordu. Bu yüzden kapısına devlet görevlilerine benzeyen insanların geldiğini bahçesinden gördüğünde buna da üzülmemiş, yaşlı suratındaki ifade hiç değişmemişti. Kapıyı yavaşça daha onlar çalmadan açtı. Üst mevkide gözüken bir avukat "Siz Selçuk Kanat mısınız?" diye sordu. Selçuk yavaşça kafasını salladı. "Siz Uğur Coşkun'un tek varisisiniz efendim. Bütün mal varlığını size bırakmış. Size, oğlunuzun ona yaptığı yardımları unutmadığını göstermek istediğini belirtmiş." dedi avukat, şaşkın bakan yaşlı bir adama. Avukat gülümseyerek kağıdı ufak bir sehpaya bırakıp, iyi günler dileyip çıktığında ise yaşlı adam hala aynı şaşkın gözle bakıyordu kapıya, sanki biri büyük bir şaka yaptığını söyleyecekmiş gibi. Eli kağıda tam uzandığında, günortası olmasına rağmen şefkatli ve sert bir kurt uluması duydu. Sabah sabah ne kurdu, diye düşündü. Amma da garip şeyler oluyor bu sabah.

Yorumlar

Dauril dedi ki…
Ah ulan bir de zamanım olsa, şu yazıları okuyabilsem. Mükemmel olduğuna eminim sensei.
yiğitcan dedi ki…
İnşallah okuyabilirsin, güzel oldular gibi sanki.

Popüler Yayınlar