What's the name of my girlfriend, I don't know, but she's built like the shit and she's good to go.

Bir: Gece hikayesi tek atımlık birşeydi, devamı veya öncesi kafamda var fakat onu yazmak istedim sadece. Kafamda başka sorunlar var.

Çok saçma şeyler oluyor. Ben, hayatın ondan birşeyler öğrenmemiz için orada olduğuna inanıyorum, hayattaki büyük gerçeklerin küçük gerçeklerde saklı olduğuna da. Mesela hayatın dengesini yağmura bakarak anlayabiliriz. Yağmur, birilerini hasta edebilir, zatürree ederse öldürebilir de. Fakat aynı yağmurdur yediğimiz şeyleri yetiştiren. Allah yağmurdadır, çünkü dünya oradadır, denge oradadır. Bunu görmemek ise çok kolay, en az günah işlemek kadar kolay hem de. Dürtülerine mahal vermek kadar.

Bloga içimi döktüğümü sanmıyorsunuz değil mi?

Çünkü içimdekilerin anlaşılır bir biçimde dışarı çıkması onları kontrol noktasının erişebileceği noktadan erişilmez ve geri dönülmez bir biçimde çıkartır, kapı açar onlara. Sonra bilgisayara akar bütün prensiplerim, yaşam temellerim ve beynim, ve ondan sonra yaşamımı eskisi düzeninde yaşayamam.

Karakterim yok diyordum ya hani? Yalan. Bütün karakterim bu benim, prensiplerim ve söylenmemiş yeminlerim. Onlara bağlı yaşıyorum hayatımı ve o kadar alışmışım ki bu kolaya. Üzerine yeni fikirler ekleyebiliyorum, ama birşey bile yanlış gitse, beynimdeki bir rögar kapağı bile sağa bir santimetre kaysa korkuyorum, nerede yanlış olduğuna bakıyorum. Ve bunu düzeltmenin yolunu az önce kaybettim.

Müziği çizmek istiyorum. Tahmininizden de fazla. Akışını hissetmek ve ona dokunmak istiyorum, işim bittiğinde karşımda somut bir müzik görmek istiyorum. Led Zeppelin'den Kashmir'i çizmek istiyorum herşeyden çok, ondan sonra Stairway to Heaven'ı.

Oh baby, I've been blind.

Şöyle güzel bir FPS istiyorum şu sıralar, bir de Rome: Total War'ı oynayabilmek. CD'si açmıyor (hem de orjinal). Painkiller Black Edition'u gözüme kestirdim ama ilk önce Civilization IV gelecek. Sonra Grand Theft Auto: Liberty City Stories ve Empire Earth II. Belki ondan sonra Amazon.com'dan bir Too Drunk To Fuck tişörtü alacağım, belki ondan sonra Painkiller'ı alırım. Black Edition oğlum, pehey.

Beklediğim film kalmadı. Seyretmeyi kesin planladığım filmler arasında ise Babel ve Letters from Iwo Jima. Böylece bu senenin bütün Oscar adayı filmlerini seyretmiş olacağım, En iyi Film dalında bir karar vereceğim. Şimdiye dek favorim Little Miss Sunshine, fakat Letters from Iwo Jima'dan umutluyum acayip. Ken Watanabe'yi de severim hem. Zaten Asyalı dedin mi Chow-Yun Fat, Ken Watanabe ve Jackie Chan geliyor akla direk erkeklerden. Bunları oynatıyorlar paso.

Notes on a Scandal'ı seyrettim dün, ya ben büyük ihtimalle oyunculuktan anlamıyorum. Lan Judi Dench, Helen Mirren'dan daha iyiydi sanki? Ne bileyim ben ona verirdim ya. Yani evet Helen Mirren fevkalade oynamış, evet (James Cromwell ve Michael Sheen ayrı iyiydi) ama Judi Dench'e bayıldım ya. Ama Cate Blanchett'in daha iyi performans verdiğini görmüştüm (bilhassa Aviator'da) yine de o popstar bozmasına vermelerine üzüldüm. Neyse.

Yorumlar

Popüler Yayınlar