Saf Beyaz Sabah

Önündeki pisti görüyordu. Pist onun tüylerini diken diken ediyor, içini nahoş bir titremeye yol açacak duygularla dolduruyordu. Etrafına bakındı, etrafında hiçbirşey yoktu. Bir perdenin ardına girmiş, piste girip girmemekle alakalı ahlaki seçimiyle başbaşa bırakılmıştı. Alkışlayan kimse yoktu, tribün de gözükmüyordu zaten. Sadece o, onu deli gibi titreten pist ve onu cehenneme çekmek için sağında ve solunda olan şeytan vardı artık. Bir seçim yapması gerekiyordu.

Önce yapmamalıyım diye düşündü. Kendini zorlamak konusunda birkaç nutuk çekti zihnine, fakat zihni cevap verdi, yapsaydı ne olurdu ki? Bu en basit dürtüydü. En hayvancıl ve en ilkel dürtüydü. Belki de bu yüzden yapmaması gerektiğine dair cılız bir itirazda bulundu, fakat bu itiraz hiç cevap bulmadı.

Bu sırada pist ise hala ona bakıyor, hala onun içini yakıyordu. Kafasını yavaşça kaldırdı, ayağının istemsizce başlangıç çizgisine gittiğini farketti, ayağı çizginin gerisindeki pembe zemine yavaşça sürtüyordu. Her sürtüşünde kendini daha hazır hissediyor, kendini pistin onu hedefliyor olduğu ilüzyonuna daha yaklaştırıyordu. Sonra elini pembe zemine koydu, eğildi ve bir başlangıç işareti beklemeden koşmaya başladı.

Ayağını pembemsi toprağa her sürtüşünde, her o yumuşak maddeyi geriye itişinde, içindeki, bitişe daha da yaklaştığına dair his büyüyordu. Yeri okşayan ayaklarından başlayan bu duygu, baldırlarını kasarak beline kadar yükseliyordu, bitiş çizgisine gelene kadar da düzeyli bir biçimde yükselecek ve en sonunda patlayacaktı. Fakat henüz daha yarı yoldaydı, bunu hissedebiliyordu. Koşmaya devam etti, his göğsüne yaklaşmışken acaba durabilir miyim diye düşündü. Bu düşünce, sanki hiç değeri olmamışçasına, sanki yapılması gereksiz ve anlamsızcasına bir konumdaydı, hiç ciddiye alınmadı. Bırakmak sözcüğü kafasında yankılanmasına rağmen koşucu hiç bırakmayı düşünmedi. Bitiş çizgisine yaklaşıyordu, o bilindik sıcak his boğazına kadar gelmiş, onu terletiyordu. Hızlı hızlı nefes alıyor, bacaklarının kasılmasını durduramıyordu. Bitiş çizgisine yaklaştığı bir an ise, basitçe durdu.

Durup çizginin etrafında biraz dolaştı, hissin tekrar omuzlarına inmesini sağlayacak kadar geri çekildi. Sonra tekrar koşmaya başladı ve tekrar durdu. Tekrar geriye çekildi, tekrar koştu, tekrar geriye çekildi ve tekrar koştu. Hissin gırtlağında patlamak üzere olduğunu hissediyordu, sanki gırtlağında değdiği her yere muazzam bir haz bırakıyor gibiydi, dışarı çıkmak istiyordu. Gözkapakları hafifçe inik, bitiş çizgisinin öteki tarafına doğru kendini attı.

Birdenbire hissin ağzından dışarı taştığını hissetti, his ağzından yapış yapış bir biçimde yere akmıştı. Acınası, zavallı ve yapış yapış, eşit derecede acınası bir maceranın anısı olarak. Gözlerini açamayacak kadar yorgundu şimdi ve bir o kadar da pişman. Fakat biliyordu ki bir daha o pistle karşı karşıya kalsa tekrar dürtülerine yenilecekti. Bunu neden yapmamasını gerektiğini bilmiyordu, kafasından kolaylık ve inanç ile alakalı birkaç kelime geçti, hiçbiri somut değildi. Yere karışmak üzere olan cıvık his dahi değildi somut olan.

Somut olan tek şey, duş alması gerektiğiydi.

Yürümeye başladığı an perdenin kalktığını gördü. Tribünde yüzbinlerce kendisi oturuyordu, bir kısmının elleri alkışlamaktan kızarmış, bir kısmı ise utançtan ağlıyordu. Hepsine tek tek baktı. Hepsi de ona teker teker baktılar. Koşucu bir kendilerine bir de gerideki şimdi somut gözüken perdeye baktı. Bir süreç gibi gözüküyordu. Şimdi, başından girdiğinde sonundan çıkma olasılığının olmadığını anladığı bir süreç. Somut şeyler böylece iki oluyordu.

Fakat hala duş alması gerekiyordu.

Yorumlar

Popüler Yayınlar